tag:blogger.com,1999:blog-51136873348120916932024-03-05T22:48:13.115-08:00hayal tamirleriKafası karışık olanların mekanıkorkulukhttp://www.blogger.com/profile/07837940758754453598noreply@blogger.comBlogger51125tag:blogger.com,1999:blog-5113687334812091693.post-44812881797015727352009-10-17T07:52:00.000-07:002009-10-17T07:53:14.844-07:00Saliva<span class="Apple-style-span" style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 11px; color: rgb(6, 62, 63); font-weight: bold; line-height: 17px; text-transform: lowercase; ">mutsuzluğun ziyaret etmeyi sevdiği mekânlar<br /><br />banyo: bir sinema klişesi bu, bayağı da doğru olanlarından biri bence. sıcak su üstünden akıp giderken banyodaki ayna gibi aklın da buğulanır, düşüncelerin nemlenir, ağlayasın gelir.<br /><br />kahvaltı masası: mutsuzluk hayvanının en acımasız ziyaretleri niyeyse daima yemek sırasında olur, özellikle de kahvaltıda. lokmaları yutamazsın çünkü kelimeler vardır boğazında, yolu tıkıyordur. ama konuşamazsın çünkü güzel bi şeydir kahvaltı, konuşursan mahvedersin, mahvetmek istemezsin, kimse mahvetmeni istemez.. yemeyerek yeterince ayıpsın. büzüşüp kal öyle orada.<br /><br />balkon: akşamsa, şehir istanbul'sa, her yer ışıksa, arabaysa, insansa ve sen balkonda oksijen avındaysan.. birden gözler, kulaklar, ruh kamaşır. ne içeri girebilirsin, ne dışarı uçabilirsin. sıkışıp kaldığın bu yeri mutsuzluk kaplar, oksijen biter.<br /><br />ayna karşısı: favori mutsuzluğum. anlatmaya gerek bile yok, rutin, gündelik, olağan.<br /><br />yol: taksinin arka koltuğunda, şoförün paslarını dışarı atıp yol manzarasıyla baş başa kaldığında, tek başına otlayan sıska bir at görürsün, havalanan bir poşet, refuja yerleşmiş bir ayyaş, vanının penceresinden kültablasını boşaltan bir salak, belki de timsaha benzeyen bir bulut.. fark etmez... mutsuzluk gelir bunlardan biriyle.<br /><br />bir de mutsuzluğundan o kadar da emin olamadığım bir şey var. mtv açıksa ve mustafa sandal varsa.. herhangi bir şarkısı, herhangi bir klibi.. izliyorsun ya hani bi de.. işte çok zavallı bir an o.</span>korkulukhttp://www.blogger.com/profile/07837940758754453598noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5113687334812091693.post-45500229032592055282009-10-17T07:51:00.000-07:002009-10-17T07:52:33.427-07:00Mum<span class="Apple-style-span" style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 11px; color: rgb(6, 62, 63); font-weight: bold; line-height: 17px; text-transform: lowercase; ">ben bu alıntıyı sözlükte okudum. keşke doğrudan oruç aruoba'dan okusaydım, bugün bir anda karşıma çıksaydı ve.. bilmiyorum ne değişirdi...<br /><br />"bir mum yaktığında, bir süreç başlatırsın - ama yürüyüşü senin elinde olmayan bir süreçtir bu; artık, kendi oluşma biçimini izleyecek, senin elinde olmadan da, zaman içinde, varması gereken noktaya varacaktır.<br /><br />mum, önce, bir noktaya kadar, kendi doluluğu içinde, güçlü güçlü yanar; ama yanışında belirli dengesizlikler oluşunca (ki, kaçınılmazca oluşur bunlar), çeperini delip, eriyik maddesini dışarı akıtıp, fitilini yakıp küçülterek, söneyazar - önlem düşünürsün: alır, kenarlarını düzeltir, bir madeni kutunun kabını ters çevirip, içine koyarsın - ama, boşunadır bu da : çünkü kendi süreci içerisinde oluşturduğu dengesizlikler sürmektedir - çeperleri tam düz değildir; içine koyduğun kabın belirli bir eğimi vardır - gene, akar dışarı, eriyik madde: kabın içinde yayılır; kap ısınır; dibine varmış fitil, artık, her türlü biçimini yitirmiş maddenin son kalıntıları içinde, ucu ucuna, yanıyordur - sönmesi yakın ve kaçınılmazdır.<br /><br />şimdi yapabileceğin tek şey, kap içinde kalmış eriyik maddeyi bir kenarında biraraya getirip, muma benzer bir biçime sokarak, dibine dayanmış fitile biraz daha süre tanımaktır - ama artık bilerek: mumun, sönecektir.<br /><br />elinden birşey gelmez - hep müdahele edersin; dersin, şöyle, suraya toplasam - şöyle, şu biçime soksam; şöyle, bir köşede, sürebileceği bir konum bulsam - şöyle... - boşunadır: madde tükenmeğe yüz tutmuş; güdük fitil de, dibine dayanmıştır.<br /><br />ama sönmez bir türlü: fitil yok denecek kadar kısa; maddesi de, dikkatle belirli bir açıda tuttuğun kabın bir köşesinde, ancak küçük bir oyuk olarak kalmış; oysa alevi, eski canlılığından -sanki- hiçbir şey yitirmememiştir.<br /><br />sönmez bir türlü - sen de, sonunda, gücünü toplayabildiğin bir anda, kendin üfleyip söndürürsün onu: mumun söner."</span>korkulukhttp://www.blogger.com/profile/07837940758754453598noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5113687334812091693.post-57952970795684343432009-09-19T11:46:00.001-07:002009-09-19T11:46:54.354-07:00Bi lokma yazıyokluğun çok karşılığı var sözlüğümde ama yoksulluk? sözcüklerimi üstüne serpmek istemeyeceğim, gerçekliğini romantik kelamlarla yumuşatmaya yanaşmayacağım bir sertliği var yoksulluğun. öyle de kalmalı akıllarda. bilmelisiniz. tepenizde akbabaları görmeniz gerekmiyor, bu dünyanın bir yerlerinde açlığın öldürdüğünü unutmamalısınız… bir blogunuz varsa, en azından bir lokma yazıyla katkıda bulunup, diğerlerine de hatırlatmalısınız. bu kadarcığını yaptığınız için asla gururlanmadan, elinizden başka ne geleceğini düşünerek…korkulukhttp://www.blogger.com/profile/07837940758754453598noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-5113687334812091693.post-50933711916542553622009-09-19T11:44:00.000-07:002009-09-19T11:45:09.306-07:00ewrsonbahar hiç bu kadar gürültülü gelmemişti sanki daha önce.. hiç bu kadar ışıklı, elektrikli, görkemli olmamıştı ilk yağmurlar. öldürecek kadar ileri gitmiş miydi eylül yağmuru hiç? hiç hatırlamıyorum. eylülün aklımdaki ince, güçsüz, soluk kadın görüntüsünü de bulanıklaştıran bir yağmur bu.. ya da intikam serin ve ıslak yenen bir yemek.<br /><br />yağmur kadar rüzgâr da hiddetli. hani bir şehrin hakim rüzgârı o şehrin insanlarının ruh halini benzer şekilde etkiler, bu da yetmez, şehrin karakterini belirler diye bir geyik var (inanmadığımdan değil, bazı geyikler gayet de gerçek ve hatta güzel gözlü). poyraz ayrı bir hava üfler ruha, lodos ayrı. işte bu geyiği yapanlar derler ki istanbul'da tek bir hakim rüzgâr olmadığı için insanları da şehrin kendisi kadar karmaşıktır, şaşırtıcıdır, kişilikler bölük pörçüktür. aynı anda hem mutlu hem depresif olabilir, birkaç rüzgâr arasında kalıp afallayabilir, bir rüzgârla yelkenlerini şişirip yola devam ederken, diğeriyle alabora olabilir insan bu şehirde.<br /><br />şehir şimdi bütün gücüyle esen rüzgârların etkisindeyken benim de biraz karışık, biraz ağlamaklı, güçsüz ama patlamaya meyilli olmam anlaşılır bir şeydir herhalde, böyle anlamak istediğim sürece. hem yağmurla ıslatıldığı için bu rüzgârları daha da ciddiye alabilir, tüm yükümü onların kanatlarına yığabilirim. fizikle bile çelişmemiş olurum şüphesiz.<br /><br /><br />*: o kadar garanti bir başlıktı ki utandım "emotional weather report" yazmaya.. kısaltması en azından saçma oldu.korkulukhttp://www.blogger.com/profile/07837940758754453598noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5113687334812091693.post-70806430544623070432009-08-01T01:44:00.001-07:002009-08-01T01:44:36.710-07:00Yarı Uyanık"zamanı gelmişti" diye düşünüyordu. parmakları titriyor, siyahtan başka renge yer olmayan o sokakta üstündeki ıslak, kara lekeli paltoya bakıyordu, görmeden. ne tuhaftı, tek bildiği zamanın geldiğiydi, o sadece itaat etmişti.<br /><br />bir duvar vardı, bir böcek-insan, bir bıçak ve bir kâbus... hepsini birden görmek, her birinin kokusunu ve aciz bırakan gücünü algılamak ve zamanın ne toprağa ne denize ne de göklere benzeyen sonsuzluğunu, sonsuzluğun hükmünü dinlemek fazla gelmişti işte. sokuvermişti bıçağı. kâbusa, böcek-insana ve duvara veda etmişti ama.. ama işte bıçak hâlâ elindeydi ve paltosunda kara lekeler vardı. uyandığında ruhundaki ışığı, ışığın altında kırmızı lekeleri, lekelerin kokusunda kendine nefretini gördü.<br /><br />ölmüştü ama uyanıktı. aslolan da buydu...korkulukhttp://www.blogger.com/profile/07837940758754453598noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-5113687334812091693.post-31631170415642527742009-07-16T09:03:00.000-07:002009-07-16T09:14:01.690-07:00Söyleyecek Çok Şey Var!Biliyorum, söyleyecek çok şey var fakat yazacak çok az şeye sahibiz. Yıllar önceden aklımıza neler kalıyor ki?<br /><br />Konuştuklarınızı % kaçını hatırlıyorsunuz?<br />Duyduklarınızın % kaçını hatırlıyorsunuz?<br />Gördüklerinizin % kaçını hatırlıyorsunuz?<br /><br />Yazacak bu kadar az şeyimizin olduğuna inanmazdım. Ama hata bizde belki de unutmadan konuştuklarımızı, duyduklarımızı ve gördüklerimizi blogumuza geçirmemiz lazım. Bloglarla yaşadıklarımızı ve kendimizi anlatıyoruz. Belki de yıllar sonra bizi okuyacakları bir yer olacak. Kesinlikle yazdıklarınızı bir yere not edin. Çünkü her blog servisi gün gelecek kapanacak ve bu kadar emek yok olacak düşünebiliyor musunuz? Belki de kıyamet teorileri uyduruyorum. Ama bana soracak olursanız blog takip etmeyi çok seviyorum. Okumayı haberler edinmeyi ve öğrenmeyi kendini geliştirmeyi belki de seviyorum...(Blog yazarı sandalyesinden düşer)korkulukhttp://www.blogger.com/profile/07837940758754453598noreply@blogger.com9tag:blogger.com,1999:blog-5113687334812091693.post-14905828308286545172009-07-16T08:57:00.000-07:002009-07-16T09:02:58.377-07:00castro volver amarHarika bir şarkı buldum. Dinleminizi tavsiye ederim. Bu şarkıyı bulmama sebeb olan Melisa'ya çok teşekür ederim. Dinleyin çok harika bir şarkı kesinlikle sizi sizden alacak... Yorumlarınızı beklerim...<br /><br /><br /><br /><object width="425" height="344"><param name="movie" value="http://www.youtube.com/v/NTjs9ceRFJg&hl=en&fs=1&"></param><param name="allowFullScreen" value="true"></param><param name="allowscriptaccess" value="always"></param><embed src="http://www.youtube.com/v/NTjs9ceRFJg&hl=en&fs=1&" type="application/x-shockwave-flash" allowscriptaccess="always" allowfullscreen="true" width="425" height="344"></embed></object>korkulukhttp://www.blogger.com/profile/07837940758754453598noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5113687334812091693.post-59662902699919395502009-07-15T07:35:00.000-07:002009-07-15T07:42:45.615-07:00Sıradan Bir günGöz yaşları kaç çeşittir? Şöyle bi bakacak olursak hüzün ve mutsuzluk, sevinç ve neşe, bilinmeyen.<br /><br />Mutsuzsundur kötü günler geçiriyorsundur göz yaşı bezleri daha fazla tutamaz kendini salıverir ıslanır göz altı torbaları.<br /><br />Peki ya mutluyken? Kupa falan almışsındır ya da emek vermişsindir, bunun karşılığında sevinçten dayanamaz ağlarsın ama yüzün güler bi damlası hüzün için akmaz.<br /><br />Bu ikisi tamam net ama ya üçüncüsü? Bilinmeyen göz yaşı da neymiş, ne işe yararmış, nasıl çıkarmış?<br /><br />Ben en son bi geçen gün yaşadım bi de bugün yaşamaya yaklaşır oldum. Okulda öğle arasında kız arkadaşımın dizine başını koyduğumda bilmeden, benden habersiz sessizce dökülmeye başladı. Anlatılmaz bir hafifliği oluyor ama anlamıyorum neden oluyor sanırım fazla doluyor ve sirkülasyonu gerekiyor. Tek hissedilen hafiflemiş ve rahatlamışlık hissi. Ve arada bir gerekiyor sanırım.<br /><br />Bugün ise az önce boş bi otobüste en arkada kapının basamağına oturdum ayakta durmaya halim kalmadığını anladığımda. Aniden gözlerimde ve göğsünde bi baskı hissettim nedenini bilmediğim bir huzursuzluk vardı. Belki de bir kaç günlük farklı farklı duyguların karşımıydı ani bi baskındı bilmiyorum ama yol boyunca gözlerim yukarı bakmaktan yorulmuştu ve sadece bir dizi arıyordu başım...<br /><br />Otobüsten inip eve geldiğimde toparlanmıştım ama hissettiğim duygularda güzeldi. Arada bir tazelemek lazım sanırım o suyu ne çok akmalı ne de kullanımsızlıktan bayatlamalı.korkulukhttp://www.blogger.com/profile/07837940758754453598noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-5113687334812091693.post-10878143775848328292009-07-15T01:34:00.000-07:002009-07-15T02:06:14.993-07:00Giden Günlerim Oldu<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://www.portakal.tv/resim/28696.jpg"><img style="margin: 0pt 0pt 10px 10px; float: right; cursor: pointer; width: 320px; height: 240px;" src="http://www.portakal.tv/resim/28696.jpg" alt="" border="0" /></a><br />giden gunlerim oldu <br />seni anmadıgım<br />yola bakmadıgım hala<br />dile gelmeden<br />duslerim yalnızlıga<br />susmanda yeterdi<br />son vermem icin hayatıma<br /><br />tum gullerim soldu<br />sana atmadıgım<br />taraf olmadıgım asla<br />dize gelmeden duslerim yalnızlıga<br />gulmen de yeterdi geri gelmem için hayata<br /><br />beni alsalar ipe koysalar<br />dayanamaz yine kadere salsalar<br />gonlum arıyor titriyorum bak<br />sıra gelmeden gidemem ki ben<br />tutmaz ellerim seni gormeden<br />zaman geciyor bekliyorum bak(x2)<br /><br />beni alsalar ipe koysalar<br />hala titriyorum bak<br />sıra gelmeden gidemem ki ben<br />hala bekliyorum bak.<br /><br />Son zamanlarda dinlediğim en şarkılardan biri çok rahatlatıcı ve huzur verici sizi alıp başka yerlere götürüyor. İçinizden birşeyler alıyor.Hani gönlünüzden birşey kopar ya aynen öyle birşey bu belki de bu şarkı bütün insanların içindeki ortak bir duyguyu hareketlendiriyor. Paraya kıyın ve orjinal albümünü edinin.korkulukhttp://www.blogger.com/profile/07837940758754453598noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5113687334812091693.post-23181198297107891492009-07-12T04:08:00.001-07:002009-07-12T04:15:30.348-07:00Twitter Ne İşe Yarar?( Çok şeye)<object width="425" height="344"><param name="movie" value="http://www.youtube.com/v/ddO9idmax0o&hl=en&fs=1&"></param><param name="allowFullScreen" value="true"></param><param name="allowscriptaccess" value="always"></param><embed src="http://www.youtube.com/v/ddO9idmax0o&hl=en&fs=1&" type="application/x-shockwave-flash" allowscriptaccess="always" allowfullscreen="true" width="425" height="344"></embed></object><br /><br />Facebook'u faydasız bulup kapatmakla birlikte daha faydalı bir sosyalleşme sitesi aramaya başladım. Aslında aramadım, şans eseri buldum. Msn gibi boğucu olmamalıydı (kişisel kötü anılar), Facebook gibi vakit öldürücü olmamalıydı, sadece arkadaşlarımla iletişim kurmama izin vermeliydi. (Bu konuda hala bloglar bitanemdir, canparemdir.)<br /><br />Ama arkadaşlarımın, hayatını merak ettiğim insanların büyük kısmı bloglarını uzun aralıklarla güncelliyorlar. Çok azı kişisel günlük olarak kullanıyor. Bunun sebebi de, blogun uzun yazı olanağı vermesi... (Üşenmek Tongue) Anlık olaylar için ise Facebook durum iletisini (şu anda ne düşünüyorsun hedesi) ya da msn durum iletisi kullanılıyor.<br /><br />Twitter çözebildiğim kadarı ile sadece durum iletisinden ibaret. Foto eklemek yok, dolayısıyla onlara yapılacak yorum yok, komik video yok, "hangi hedesiniz?" testleri yok, eklediğiniz kişilerin kaçının fotolarınıza baktığını bildiren eklentiler ya da bu amaçla açılmış videolar yok. Kişisel tek şey iletileriniz ve onlar da 140 karakterden ibaret. SMS ile tüm arkadaşlarınıza aynı anda "Akşama sinemaya gideceğim, katılmak isteyen?" yazabilmek gibi... Tek kötü tarafı, dileyen herkesin sizi takip edebilmesine izin vermeniz ancak kişisel tek şey iletileriniz olunca, bu çok büyük bir sorun olmuyor.<br /><br />Henüz keşfedilmemiş, bu açıdan oldukça güzel. Bu daha sömürülmeyeceği anlamına geliyor. Henüz.<br /><br />Basit İngilizce ile "Twitter ne işe yarar?" videosu.<br />http://www.youtube.com/watch?v=ddO9idmax0o<br /><br />Son söz. Gereksiz mi? Belki. Zaman kaybı mı? Olabilir. "Bana ne arkadaşımın o saniye ne yaptığından?!" diye mi düşünüyorsunuz? Bu da bir ihtimal. Ancak şimdilik, alternatifleri arasında en iyisi. Komik video yok diyorum, daha ne diyeyim! xDkorkulukhttp://www.blogger.com/profile/07837940758754453598noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5113687334812091693.post-10162972534759855922009-07-11T03:44:00.000-07:002009-07-11T03:47:33.877-07:00Diline Sahip OlBugün Türkçe son derece yoğun bir biçimde baltalanıyor. Evet özellikle forum jargonlarında vs çok yoğun ingilizce var. Yanlış anlama okuyan güzel insan burda lüzumsuz milliyetilik yapmıyorum. Ama sen eğer ileti, gönderi yerine post kullanırsan benim zoruma gider bu.<br /><br />Oktay Sinanoğlu'nun "Bye-bye Türkçe" isimli kitabını okuyorum. Gerçekten adam çok güzel bi şekilde anlatıyo. Türkçe adına çeşitli çaılşmalar yapmış, yaptırmış bir insan. Kendisi hakkında ben bilgi vermiycem isteyen arar bulur wikipediadan. Ayrıca benimde fikrim şudur ki liseyi üniversiteyi İngilizce okumak Türkçe'ye hakarettir. Türkçe çok daha üstün çok daha kolay kelime türetilen bir dil olmasına rağmen günümüzde birçok kelime İngilizce kullanılmaktadır. Kitapta anlatılanlara göre Türkiyeye bu sistemi getiren adam 1-2 yıl sonra İngiltere Kraliçe'si tarafından kutlanır ve "sör" ünvanı verilir. Bu tamamen bize yapılan bir saldırıdır. Paranoyaklık mı, gerçek mi bilemiyorum fakat bu sistemin aklı başında başka hiçbir ülkede olmaması gerçek olma ihtimalını güçlendiriyor.<br /><br />Japonlar internet'e internet demiyolar. Ne dediklerini kitapta yazıyodu fakat aramak istemedim. İnternetten baktım fakat bulamadım. Neyse zaten önemli olan adamların dillerine sahip çıkmaları. Bizde örütbağ, genel ağ deniyor fakat sahip çıkan kimse yok.Bazı dil bilimciler Türkçe'nin şu anki halinin normal olduğunu elbette dilden dile sözcük geçişinini olacağını söylüyolardı. Fakat 90 yaşındaki dedemin 7 yaşındaki kardeşimle konuştuğunda kardeşimin bazı kelimeleri anlamaması, beni gerçekten sıkıntılandırdı. O. Sinanoğlu'nun varsayımı şudur ki böyle giderse yakında baba ve oğul birbirlerini anlayamayacak.<br /><br />Kısaca bir an önce devlet tarafından önlemler alınmalı ve internet kullanan biz gençler daha bilinçlenmeliyiz. Benim bulunduğum ortamlarda türkçe son derece düzgün kullanılıyor. Özellikle noktalama işaretleri, büyük küçük harf vs. son derece düzgün kullanılıyor fakat "Naßér Naßhıyh0shuN" şeklinde kullananlar da var.<br /><br />Unutmayalım ki dili kurutulmuş, unutturulmuş bir toplumun kültürü de daha fazla var olamaz. Benliğimizi unutmamak için Türkçe'ye sahip çıkalım.<br /><br />Son olarak Sayın Oktay Sinanoğlu gibi bitirmek istiyorum.<br /><br />Neredesiniz Atatürk'ün güvendiği öğretmenler?<br />Neredesiniz kendilerine emanet bırakılmış gençlik?<br />Neredesiniz kimliğini korumak isteyen inanç sahibi gönül ehli?<br />Neredesiniz sömürgeciliğe karşıyız diyen solcu gençler?<br />Neredesiniz Türkçüler, milliyetçiler?<br />Neredesiniz aydınlar, profesörler, gazeteciler?<br />Neredesiniz eğitimciler?korkulukhttp://www.blogger.com/profile/07837940758754453598noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-5113687334812091693.post-40370646103600624772009-07-10T10:50:00.001-07:002009-07-10T10:50:11.540-07:00Zzzz...Eğer okunup okunmadığıma dair bana hiçbir yorum gelmiyorsa o zaman istediğim zaman istediğim dili kullanabilirim sanırım.<br /><br />Kötüye gidiyorum. Geçen gün Aşırı Doz Yanılsama'ya yazdığım yazıyı kopyalayayım:<br /><br />Geçenlerde cesaret kavramı üzerinde düşünürken şunun farkına vardım: Zayıflıklarımı göstermekten çekinmem, kibirli/gururlu bir hareketten ziyade, zayıf görünmeye karşı beslediğim bir korkunun sonucu. Zayıf olmanın kendisinden bile korkmuyordum zayıflığımın görünmesinden korktuğum kadar. Hatta belki bu yazıyı İngilizce yazmamamın sebebi bile sadece bu karışık cümleleri çevirmeye üşenmem değil?<br /><br />'Hayattaki problemler' hakkındaki görüşlerden birisi, sorunların birer buzdağı olduğu ve bizim sadece ufak bir kısmını görüyor olduğumuz. Benim için bu geçerli değil, ben suyun altındayım. Sorunlarımın, algıladığımdan çok daha büyük olmadığını biliyorum. Kötü giden şeyleri düzeltmek için imkanlarım var, sadece bu uzun zaman alacak; buzdağı, elinde imkanlar olmayanlar veya imkanları kullanamayanlar için.<br /><br />Ama söz konusu akıl hastalığı olunca bu sorunu bir çığa benzetiyorum. Ufak, önemsiz bir kartopu yuvarlanıyor ve başka karları devirir. Su damlalarının miktarı bir seli sabit hızla artırırken, bu hız artışı bir çığda ivmeli bir şekilde gerçekleşiyor. Kendimi kötü hissettikçe ya insanlar benden uzak duruyor ya da insanları ben kırıyorum ve onları ben kaçırıyorum. Aylardır kimseyi kırdığımı hatırlamıyorum, ama neden bu kadar yalnızım? Başka 'sağlıklı' insanlar birbirlerini o kadar çok kırarken, küçük düşürürken benim yaptıklarım çok mu fazlaydı?<br /><br /><br />Aylardır aldığım tedavinin ağırlığı derslerimle ilgilenememe neden oldu, alttan 3 ders almam gerekecek. Bu yaz staj da yapamayacağım, sağlık durumum yüzünden. Ama beni üzen şey başarısızlık değil, hastalığımın hayatımı bu şekillerde etkiliyor olması. Gördüğüm tedavinin ne olduğunu kimseye söylemediğim halde bazen bana hakaret ediliyormuş gibi hissediyorum: "... manyak"!<br /><br />Akıl hastası olduğum için kaybettiklerimin eksikliği hastalığımı daha da kötüleştiriyor. Hayır... Buna izin vermeyeceğim. İnsanların, arkadaşı olmaktan gurur duyduğu birisiyim, bunu sürdüreceğim.korkulukhttp://www.blogger.com/profile/07837940758754453598noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5113687334812091693.post-47703564343209428092009-07-10T10:37:00.000-07:002009-07-10T10:44:58.847-07:00Açıklamaya Gerek yok<object width="425" height="344"><param name="movie" value="http://www.youtube.com/v/Xok0WH9xGRE&hl=en&fs=1&"></param><param name="allowFullScreen" value="true"></param><param name="allowscriptaccess" value="always"></param><embed src="http://www.youtube.com/v/Xok0WH9xGRE&hl=en&fs=1&" type="application/x-shockwave-flash" allowscriptaccess="always" allowfullscreen="true" width="425" height="344"></embed></object>korkulukhttp://www.blogger.com/profile/07837940758754453598noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5113687334812091693.post-4895116992549648692009-07-10T08:40:00.000-07:002009-07-10T08:52:51.152-07:00Part 3<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9ZsXg9lHUeRZPKXuX0SMnkYL7uaRoxbi0m0IAjHxnhO2WXs-pfO0Yvq13EJZv2n8T5JnzPXqcE6iCJTE0LO7GM_DWIa3D46T-9NALWKIST8HHfctzY8c4zcIojYR9Y-ufhX6cJq88DRE/s1600-h/leatherface2.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 157px; height: 244px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9ZsXg9lHUeRZPKXuX0SMnkYL7uaRoxbi0m0IAjHxnhO2WXs-pfO0Yvq13EJZv2n8T5JnzPXqcE6iCJTE0LO7GM_DWIa3D46T-9NALWKIST8HHfctzY8c4zcIojYR9Y-ufhX6cJq88DRE/s320/leatherface2.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5356857804514035890" border="0" /></a><br />Biliyorum bir çıldırış vakası daha beklediniz fakat oyungezer dergimi aldığım için pek birşey beklemeyin. Size part 4 olmayacak demek için bunu belirtmek isterim. Dergimi aldım. Pek birşey olmadı aslında ama rahatladım. Yani herşey ego sorunuydu çözüldü. Merak etmeyin ölmedim karşınızdayım fakat bigeee bizi takip ettikleri listesinden çıkardığı için özellikle ona kırgınız bunu belirtmek isterim. Birde şu dışardan çocukların sesleri gelmese öff şeytan diyor al elektrikli testere...<br />Anladınız siz onu diye düşünüyorum. Bu aralar pek yazı yazamayacağım hepsini sıraya koyup birden yayılayacağım. İyi tatiller...korkulukhttp://www.blogger.com/profile/07837940758754453598noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5113687334812091693.post-40705783151888643172009-07-08T06:37:00.000-07:002009-07-08T06:46:22.684-07:00Twilight(Çıldırış Part 2)<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://blog.thesource4ym.com/images/blog_thesource4ym_com/twilight%20poster.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 128px; height: 182px;" src="http://blog.thesource4ym.com/images/blog_thesource4ym_com/twilight%20poster.jpg" alt="" border="0" /></a>Çıldırış yazılarımdan sıkılmış olabilirsiniz. Ama bu çıldırış bölümleri galiba testere filmleri gibi uzayacak gidecek. Twilight serisini duymuşsunuzdur. 3 kitabını okumuş biri olarak. Çanakkale'ye gittim. Almak için tabii. Satıcı depoda olduğunu söyleyince beklerim dedim. Fakat adam gidemeyeceğini başka bir zaman gelmem gerektiği söyleyince bütün umutlarım kırıldı. Üzüldüm. Hayır deliriyorum ya da çıldıracam. Bari oyungezer alayım dedim. Yok nasıl bir dergidir kardeşim ayın 10'unda çıkacak. Almam artık dedim. Ama yarın yine bakacam. Lanet olsun bu kadar olmaz. Şafak Vakti kitabını alamam ile birlikte sinir halindeyim. Bu gün parmağımıda kırdım. Galiba yavaş yavaş ölüyorum hasan...Bigeee... Alçılar sinirliyim.100 kişiyi değil 100 kişinin boğazından usturayla kan akıtsam yinede sinirim geçmeyeceğini düşünmekteyim. Gazetelerinin 3.sayfalarında yer alırım.Ne dersin hasan maşet yaparlar mı beni. Ennneeee goyunlar görmeye başladım. Goyuncuklar görüyommm. Ee başka ne oldu? Part 3 e mi bıraksam gerisi. To be counted... Sezon finali yaptım desem Xd. Tamam daha çok espiri bir yana ölüyorum.<br />Still Alive(Blog yazarı öldü)korkulukhttp://www.blogger.com/profile/07837940758754453598noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5113687334812091693.post-28244012714532184532009-07-07T11:04:00.000-07:002009-07-07T11:16:17.493-07:00Çıldırış<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://www.sinemadevri.com/ssler/sinemadevri_com_cildiris1.jpg"><img style="margin: 0pt 0pt 10px 10px; float: right; cursor: pointer; width: 300px; height: 200px;" src="http://www.sinemadevri.com/ssler/sinemadevri_com_cildiris1.jpg" alt="" border="0" /></a>Oyungezer dergisi yokken çıldırmak üzeriyim kaç gündür kendim de saplantı haline getirmiş durumdayım. Her gün araştırıyor çıktı mı çıkmadı mı? Hayatım da takip ettiğim bir sürü dergi vardır. Fakat bu malesef en en geç kalanı oldu. Geliyor gidiyorum yok. Çokta süper bir dergi değil. Fakat mizah anlayışları ve anlam arayışları beni bu dergiyi takip etmemi sağladı. Yakında işşallah çıkar yarında zaten bulamazsan herhalde Level okuyacağım. En azında dağıtım şirketleri adam gibi zamanında her yere dağıtıyorlar. Çıldırıyorum,çıldırmaya devam ediyorum. Kötü yaklaşım yapmayın ya kendimi öldüreceğim ya sizi... Şaka bir yana asabilirim kendimi fakat ip acıtmaz mı boğazımı? Suda boğulmak olmaz insanların çoğu bunu tercih eder fakat su şefkatli bir ana kucağı gibi dursada en acılı ölüm biçimdir. En iyisi tüfek hızlı ve acısız bıçağın tam tersi ama ıssız bir yerde vurmalıyım ki kimsecikler görmesin beni o kadar çok rüya gören fakat bu kadar az yazan ben kendime şaşmaktayım. Neyse yarın size yazacağım...<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://www.dipnot.tv/Files/Article/photo_221200945728PM_206.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 146px; height: 215px;" src="http://www.dipnot.tv/Files/Article/photo_221200945728PM_206.jpg" alt="" border="0" /></a>Neden bu kadar ıssızım galiba sitelerle forumlarla ve dergilerle ilgilenirsen sosyal yaşamımı unutmaya başladım. Söz arkadaşlarıma sırf yarın vakit ayırmaya çalışacağım. Birde şu korkudan anlamayanlardan nefret ediyorum. Korku sitelerine üye olurlar. Çok biliyorlarmış gibi bir kaç yorum yaparlar sonra ise anlamadıkları çoğu konulara yorum yazmazlar salak ve koyun gibi gezinirler. Bilmiyorsan üye olma sadece ziyeretçi gibi izle kardeşim.korkulukhttp://www.blogger.com/profile/07837940758754453598noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-5113687334812091693.post-67542008017085974112009-07-05T09:36:00.000-07:002009-07-05T10:51:12.837-07:00Nerdesin Melisa?<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://img2.blogcu.com/images/b/i/l/bilinen/orman.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 168px; height: 126px;" src="http://img2.blogcu.com/images/b/i/l/bilinen/orman.jpg" alt="" border="0" /></a><meta equiv="Content-Type" content="text/html; charset=utf-8"><meta name="ProgId" content="Word.Document"><meta name="Generator" content="Microsoft Word 11"><meta name="Originator" content="Microsoft Word 11"><link rel="File-List" href="file:///C:%5CDOCUME%7E1%5CUser%5CLOCALS%7E1%5CTemp%5Cmsohtml1%5C01%5Cclip_filelist.xml"><!--[if gte mso 9]><xml> <w:worddocument> <w:view>Normal</w:View> <w:zoom>0</w:Zoom> <w:hyphenationzone>21</w:HyphenationZone> <w:punctuationkerning/> <w:validateagainstschemas/> <w:saveifxmlinvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid> <w:ignoremixedcontent>false</w:IgnoreMixedContent> <w:alwaysshowplaceholdertext>false</w:AlwaysShowPlaceholderText> <w:compatibility> <w:breakwrappedtables/> <w:snaptogridincell/> <w:wraptextwithpunct/> <w:useasianbreakrules/> <w:dontgrowautofit/> </w:Compatibility> <w:browserlevel>MicrosoftInternetExplorer4</w:BrowserLevel> </w:WordDocument> </xml><![endif]--><!--[if gte mso 9]><xml> <w:latentstyles deflockedstate="false" latentstylecount="156"> </w:LatentStyles> </xml><![endif]--><style> <!-- /* Style Definitions */ p.MsoNormal, li.MsoNormal, div.MsoNormal {mso-style-parent:""; margin:0cm; margin-bottom:.0001pt; mso-pagination:widow-orphan; font-size:12.0pt; font-family:"Times New Roman"; mso-fareast-font-family:"Times New Roman";} @page Section1 {size:595.3pt 841.9pt; margin:70.85pt 70.85pt 70.85pt 70.85pt; mso-header-margin:35.4pt; mso-footer-margin:35.4pt; mso-paper-source:0;} div.Section1 {page:Section1;} --> </style><!--[if gte mso 10]> <style> /* Style Definitions */ table.MsoNormalTable {mso-style-name:"Normal Tablo"; mso-tstyle-rowband-size:0; mso-tstyle-colband-size:0; mso-style-noshow:yes; mso-style-parent:""; mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt; mso-para-margin:0cm; mso-para-margin-bottom:.0001pt; mso-pagination:widow-orphan; font-size:10.0pt; font-family:"Times New Roman"; mso-ansi-language:#0400; mso-fareast-language:#0400; mso-bidi-language:#0400;} </style> <![endif]--><!--[if gte mso 9]><xml> <o:shapedefaults ext="edit" spidmax="1026"> </xml><![endif]--><!--[if gte mso 9]><xml> <o:shapelayout ext="edit"> <o:idmap ext="edit" data="1"> </o:shapelayout></xml><![endif]--> <p class="MsoNormal" style="text-align: center;" align="center">NERDESİN MELİSA?</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal">Önsöz</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal">Küçük hikâyelerde önsöz yapılmaz biliyorum farklı tatlar aramak farklar yaratmak istiyorum. Öncelikle bana bu yazarlık kulvarın da tek destek olan Melisa Aydın içindir. O olmasaydı belki de gücüm kalmamış olacaktı. Hayatın kocaman ağzı ve dişleri vardı. Melisa bunu biliyordu büyümüş olsa da biliyordu bunu. İnsanların yaşlandıkça bazı şeyleri göremediğini duyamadığını biliyordu. Vücudu büyüse de o bunu yapacaktı büyümeyecekti. Bunları ölene kadar görecekti ama ölümünün bu kadar yakında olacağını ölümün soğuk rüzgârının ensesinde dolanacağını bilemezdi. Annesi babasından yeni ayrılmış mahkeme de hâkim çocukları annesine vermişti. Ve melisa evet melisa she is fairtale… Peki ya yaşadıkları bir fairtale’mıydı. Fairtale şarkısını dinlerken düşünüyordu yaşadıkları akılını kaçırsa da o bu korkutucu fairtale’ye âşıktı. Bunu sağlayan hayatta en sevdiği kişiydi aslında babasıydı. Babasının Dario Argento sevgisi Dario Argento aşkıyla büyümesine vesile olmuştu.<span style=""> </span>Evet fairtale o adamdı. Ve melisa o fairtale’de yaşamak istiyordu. Babasını özlüyordu belki de ama tek Dario Argento ona yaşama sevgisi veriyordu. </p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal">Ve bir gün ormanda kayboldu. Bu tehlikeliydi. Öle bilirdi. En iyi yaralanırdı. Onun hayatta taptığı 3 kişi vardı. Âşık olduğu Dario Argento Gözyaşları annelerinin tanrısı, Kurt ormanların tanrısı, Doğa Ana kaybolanların tanrısı… Peki ya şimdi ona kim yardım edecekti. Bırak beni orman diye Ferhat ederdi. Gideyim babamla yaşayayım o zaman… </p> <p class="MsoNormal"><span style=""> </span>Melisa Aydına teşekkürlerimle Mustafa Türkan…</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal">Ve oyun zamanı…</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal">Orman yürüyüşü annesi her cumartesi onları çıkardığı sıkıcı ve yorucu yürüyüş… Annesine göre onlara ders verecek bir yürüyüş aman ne komik… Ayaklarının bileklerini ovalayarak yürüyebiliyordu. Bir de küçük kardeşinin annesiyle dalaşmasını dinliyordu. Çok dik kafalı bir çocuktu kardeşi, lanet olasıca velet kapatmazsa çenesi İngilizce küfür bile edebilirdi. Beni unuttular bile yoldan ayrılıp şu ormanın içindeki kestirmeden gideyim hem biraz kafa dinler hem de onlara hemen yetişirim diye düşünüyordu Melisa. Ve hışımla ormanın içine daldı. Doğa ana ona bakarken ağlamaya başladı gökyüzünden. Melisa bilmiyordu ne kadar büyük bir tehlikenin ve vahşiliğin içine girdiğini birden karanlık çöktü. Ve kurt ormanın tanrısı gülerek yolları değiştirdi. Artık kestirme yoktu. Ve karanlık çöktüğünde bu derinliklerin tam ortasındaydı. </p> <p class="MsoNormal">Onu koruyacak bir anne ve babası yoktu. Gözleri kapattığında Dario ona seslendi” Meleklerin meleği Melisa kurtulmak istiyorsan sezgilerinle yönünü bulmalısın, aklınla kendini savunmalısın, cesaretinle kurda karşı koymalısın. Hatırla filmlerimi yatıştır giderek artan kurt korkusunu o hayali senin beyninde o. Kendinle savaşmalısın Melisa. Artık yalnız değilsin” dedi. En ilkel duygularınla Melisa sadece güldü. Ve yürümeye devam etti. Sezgileri onun güvenmesi gereken güçlerinden biriydi. Ama o korkunç bir fairtale‘nin içindeydi. Kendinle konuşmaya devam etti “Herhalde sabaha ölmüş olurum. Bu gerçek değil sadece benim hayal gücüm” Melisa omuzlarındaki ağrıyı hissetmeye başladığında ağaçların içinden ona bakam yüzler gördü. Sert ve ifadesiz yüzler ona “ Ne oldu sert kız” diyordu. Melisa yere dökülen gözyaşlarını bırakarak koşuyordu. Dario onu kucağında taşıyordu. Melisa omzunda ağlayarak “Annemi kardeşimi istiyorum” diyebildiğinde Dario onu yere bıraktı. Melisa kendini yere bıraktı. Bu ağaçlar tekrar burada yolculuk boyunca ona eşlik etmişler. Doğa Ana “ Pes etmemelisin o koca popunu kaldır ve koş kızım koş” dediğinde kurt “Burası senin cehennemin bende zebaninim” diye bağırdı. Melisa koşuyordu. Koşuyordu. Melisa kusmaya başladığında Dario” Korkmak bir tavşan olma. Koş Melisa. Doğum gününde hediye edilen Opera’yı hatırla…”dedi. Melisa ağzını tutuyordu. Artık yavaşlamıştı. Topraktan çıkan örümcekler onu izlerken çığlığı basıyordu. Dario’nun sesi giderek zayıflıyordu. Artık kimsem yok diye düşündüğünde kurt yanında belirdi. “Melisa sorunun nedir?” dedi zevk alırcasına… Melisa kızgın bir ifade ile” Tanrı aşkına sus “ dedi. Melisa ormandan çıkamayacağına emin olana kadar gidecekti. Gözlerinden kan akmaya başladığında ağlayarak bir kadeh istedi. Doldurup içmek içindi. Kutrun deli kahkahaları beynini matkap ile deliyordu. Melisa bağırıyordu “ Daha fazla kusamam tanrım kusarsam beni öldürecek” dedi. Kurt dişlerini bilemeye devam ederek “Örümceklerim pek azgın koşma bırak tadına baksınlar” diyordu.<span style=""> </span>Dario gitti ama elinde sonunda gelecek diye düşünüyordu. Kuşların aralıksız öttüğü bir mağaraya girdi. Koşmaya devam ediyordu. Örümcekler geri dönüyordu. Kurt “ İşler eğlendirici haller alıyor” dedi. Birden ciyaklamalar duyuldu. Kurt geri geri giderek” Duyduğun bu şey senin için geliyor kokunu aldı “ dedi. Ve Melisa’nın ayağına tekme attı. Melisa yere yıkıldı. Poposu acıyordu. O şey Kraliçe örümcekti. Yavaşça geliyordu. Dario bir kılıç fırlattı. Melisa son anda kaptı. Örümceğin gözleri yoktu. Dişlerini sürterek iğrenç sesler çıkartıyordu. Simsiyahtı 8 bacaklı eciş bücüş bir şeydi. Yeşil kulaklarını kaldırdı. Melisa hızla ayağa kalkarak kılıcı indirdi. Kanlar yüzünü oluk, oluk yıkarken bir çığlık attı. Ve yine koşmaya devam etti. Düşündü şimdi ölmek istemem bir kalbi sarmada, onunla sarhoş olmadan… Çobanyıldızı görmüştü. Sarhoş gibi koşuyordu. Yol göründü. Kendini dışarı attığında kanlar içinde yolda bir başınaydı. Birden kafasına dayalı bir silah gördü. Ağlayarak “ En azından denedim diyerek “ bağırdı. Ve silah ateşlendiğinde kafasından akan kanlara 5 saniye baktı ve gözlerini yumdu.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal">Oyunun Sonu</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal">Hey dur oyun bitmedi. Böyle bitemez dedi. Hayır, melisa yatakta ağlayarak televizyona bakıyordu. Dario Argento dün akşam kafasından vurulmuş halde anayolda bulunmuş. Melisa o benim için öldü diye düşünürken hemşireler ona iğne vuruyordu. Gözleri kapandı.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal">Ormanlar gerçektir. Eğer tatilinizi orada yapacaksanız, yanınıza bir pusula ve harita getirin… Ve yoldan ayrılmamaya dikkat edin. Melisa’nın yaşadıkları gerçekten İngiltere’de bir kızın başına gelmiştir. Unutma bazı günler ayı yersin… Bazı günler ayı seni yer. Oyun sona ermiştir…</p>
<br />
<br />korkulukhttp://www.blogger.com/profile/07837940758754453598noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5113687334812091693.post-20854487375127382712009-07-05T02:51:00.001-07:002009-07-05T02:51:37.024-07:00Hayatınızın Anlamı<p>Hayat, doğumla başlayıp ölümle sona erer. Dünyaya geldiğimizde bembeyaz temiz bir sayfayızdır. Annemizin içinde yaklaşık 36-37 derece sıcaklıktaki rahat yaşantımız, 23-24 derecelik dış dünyaya çıkar çıkmaz birden bire değişir. Üstelik doğumun zorlu ve travmatik bir süreç oluşundan ötürü dünyaya gelmek en sağlıklı doğanlarımız için bile sorunlu bir andır. Diğer bir deyişle, bembeyaz sayfa daha doğar doğmaz hemen kirleniverir, ancak bu daha başlangıçtır, çünkü aslında hayat hiçbir zaman beyaz değildir.</p> <p>İnsan daha doğar doğmaz, hatta bazılarımız için daha doğmadan önce, sorunlarla karşı karşıya gelir, yaşamda kalabilmek için zorluklarla mücadele etmek zorunda kalır. Bu nedenle; insan, zorlukları aştıkça var olabilen bir varlıktır. Hal böyleyken insanın yaşam denilen oyunda ayakta kalabilmesi için dayanaklara ihtiyacı vardır. Bir insanın hayata sıkı sıkıya sarılıp yaşama devam edebilmesi için en büyük dayanağı kendisi ve hayatına kattığı anlamdır.</p> <p> <strong style="display: none;"><a href="http://johnquiggin.com/?part_one">download part one mp3</a></strong> </p> <p>Yaşama geldiğimiz andan başlayarak her daim kendimize bir anlam arayışı içerisine gireriz. İçinde yaşadığımız toplum, bizden önce hayata gelen üyeleri aracılığıyla bize pek çok hazır anlam kalıbı sunar. Pek çoğumuz bu anlam kalıplarını hazır bulmuşken kabul ederiz ve toplumun bize öğrettiği şekilde hayatımıza devam edip gideriz.</p> <p>Ancak hayat söz konusu olduğunda bir kişi için doğru olan şey bir başka kişi için doğru olmayabilir. Diğer bir deyişle, hayatın herkes için farklı farklı anlamları olabilir, önemli olan kişinin hayatının anlamına kendisinin şekil vermesi ve bu anlamı sahiplenip içselleştirmesidir. Böylece birey en azından kendisine dayatılan anlamları bile kendi kattığı farklılıklar ile şekillendirip kişiselleştirebilir ki, bu da bireyin hayat karşısında daha güçlü dayanaklar edinmesini sağlar.</p> <p> <em style="display: none;"><a href="http://www.jinli-cw.com/wp-content/uploads/2008/05/what-does-atarax-look-like.html">what does atarax look like</a></em> </p> <p> <strong>Anlam peşinde koşarken…</strong></p> <ul style="display: none;"><li><a href="http://sistertoldjah.com/wp-content/uploads/2009/05/mircette.html">mircette</a></li></ul> <p>Düşünmenizi istiyorum, hayatınızın göğsünüzü gere gere seslendirebileceğiniz bir anlamı var mı? Hayatınızı kendinize amaç edindiğiniz bir hedefe ulaşmak için çabalayarak mı geçiriyorsunuz, yoksa öylesine boş boş yaşayıp gidiyor musunuz? Hayatın anlamının önemi böylesine ortadayken hala kendinize bir anlam yaratmadıysanız, kendinize bir amaç, bir hedef edinmediyseniz bir an öne harekete geçmenizde fayda var.</p> <p>Ancak dikkatli olmanız gerekiyor; çünkü hayatınıza anlam katayım derken bazı tuzaklara düşme ihtimaliniz çok yüksek. Aşağıdaki altı başlık insanların hayatlarına anlam katma çabaları esnasında sergiledikleri farklı tutumlardan bahsediyor. Anlam arayışı içerisine girip sonu gelmeyen bir deryada boğulup kalmamanız adına her bir başlığı okumanızı ve hayatınıza anlam katayım derken aslında anlamsızlık deryasında boğulmamanızı tavsiye ederim.</p>korkulukhttp://www.blogger.com/profile/07837940758754453598noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5113687334812091693.post-79267488791072459292009-07-04T02:58:00.000-07:002009-07-04T03:02:21.926-07:00You know I dreamed about you? For twenty nine years before I saw you.<span class="Apple-style-span" style="font-size: medium;"><div>Amerikadaki top 30 ilklerim, yeni tecrübelerim, yaşamım ve yalanlarım.</div><div><br /></div><div>Bu dördü hep el eleydiler çünkü hayatımda</div><div><br /></div>1 - Tenis oynamayı öğrendim. hatta tenis sporuna genel bir ilgi geliştirdim her yönüyle, turnuvaları takip etmekten aktif bir şekilde taraf tutmaya varacak bir yelpazede bir tenis var şu an. federer djokovic'e son rome masters'ta nasıl yenildi bilmiyorum, nadal-djokovic finali heyecan verici değil ki abi.<br />2 - Ömrümde ilk kez bir xbox 360, psp, ds, gba ve ps3 sahibi oldum, fakat gba ve 360'ım şu an yoklar, birini playntrade'de, birini craigslist'te sattım.<br />3 - Ömrümde ilk kez bir şey sattım. sonra bir şey daha sattım, parasıyla başka bir şey aldım, sonra başka bir şey sattım, bir şey daha aldım, bir şey daha sattım ve bir şey daha aldım sonra. (veya "amerikanın kullanılmış "entertainment products" endüstrisine nasıl aşık oldum")<br />4 - Shakespeare-yen ingilizceyi anlayabiliyorum artık. "to sleep, perchance to dream, ay, there's the rub" diyen hamlet'in hastası olabiliyorum rahatlıkla.<br />5 - Hayatımın filmini burada seyrettim.<br />6 - ömrümde ilk kez üzerine erimiş yağ dökülmüş patlamış mısırı star wars: clone wars filmine giderken yedim, film kötüydü ama patlamış mısır iyiydi.<br />7 - hayatımın albümünü burada dinledim.<br />8 - Ömrümde ilk kez bir laptop sahibi oldum, sadece yazmaya devam edebileyim diye aldım laptop'umu, ismini grace koydum, ben yazdım grace okudu, grace okudukça ben yazdım.<br />9 - 38 saatlik bir yolculuğa çıktım ve ömrümde ilk kez birinin nefesinde marijuana kokladım, ömrümde ilk kez bir otogarda yattım, aynı yolculukta ömrümde ilk kez öküz gibi yağan karın altında gidecek hiçbir yerim olmadan toplam altı saat boyunca dolaştım.<br />10 - Ömrümde ilk kez bi evsizle muhabbet kurdum, kafasına kravat bağlamıştı, saçı sakalı uzundu, ama felaket karizmatikti.(HAHAHA)<br />11 - Saçımı toplamayı öğrendim ve bunu takriben ilk kez saçımı topladım.(Kesmek Anlamında)<br />12 - Bu hayatta sahip olmayı umamayacağım kadar iyi bir hocam oldu, düşündüm, yazdım ve düşünmeye devam ettim biraz daha.<br />13 - Aşık oldum.<br />14 - Bir amerikan futbolu maçını baştan sona seyrettim, fakat tuttuğum takım kaybetti. damn you pittsburgh!<br />15 - Ömrümde ilk kez cheesecake, enchaladas, burritos, tacos, amerikan usulü üzeri a1 soslu biftek ve bilimum ismini hatırlamadığım meksika yemeği yedim.<br />16 - Ha tambien, puedo hablar espanol ahora.<br />17 - Hayatımda ilk kez bir çekle kol kola girip kanka pozu çektirdim, aynı çekle iki gün önce faşizm üzerine çok süper bir tartışma yaşamıştık üstelik.<br />18 - Gaming club'a üye oldum, diplomacy, battlestar galactica, intrigue, pandemic, last night on earth, betrayal at the house on the hill, bohnanza ve fantasy business gibi zilyon tane sofistike masaüstü oyunu oynadım, hepsinden deli gibi keyif aldım.<br />19 - Twitter ve facebook'u keşfettim. Sanırım facebook'u türkiyeye dönünce kullanmayacağım.<br />20 - Senelerdir bitiremediğim max payne 2'yi bitirdim. Ciddiyim felaket gurur duyuyorum bundan.<br />21 - Hayatımın kitabını burada okudum.<br />22 - Ömrümde ilk kez, bir evde, tamamen, üç gün boyunca yalnız kaldım. bağıra bağıra şarkı söyledim.<br />23 - Ömrümde ilk kez duşta dans ettim. Tavsiye ederim, fischerspooner'ın never win'inin benny benassi remixidir yani olay. i don't need to need you.<br />24 - Türk müziğine karşı olan tüm elitist zırvalarım sündü gitti resmen, kendimi duman, mor ve ötesi, luxus ve hatta müslüm gürses'in cover parçalarını dinlerken buldum. çektin gittin dinlemeden, bana bir şey söylemeden, hobaaa baba hoba.<br />25 - Ömrümün ilk büyük depresyonunu geçirdim, kimse yoktu yanımda. İyiydi.<br />26 - Büyüyünce ne olmak istediğime karar verdim. Daha ne kadar büyüyeceğim bilmiyorum, öküz gibiyim lan.<br />27 - Ama kilo verdim. A1 soslu biftek yedikten sonra bi daha sorun bunu bana hatta.<br />28 - Şehrimi ne kadar sevdiğime karar verdim, istanbulumu, ortasından yaşam geçen paramparça anrdojenimi özledim.<br />29 - İngilizcede sayfa sayfa paperlar yazdım ilk defa, türkçe kadar iyi yazamadığımı keşfettim, dilimi sevdim.<br />30 - ve tanrıya inancımı kaybettim, ilk defa tamamen.<br /><br />Ne acayip di mi?<br /><br />Kendimi tanıdım ben sanırım, tamamıyla, sadece.<br /><br />everybody here is a cloud<br />we all walk around with a million faces<br />somebody turn the lights off<br />there's so much more to see in the darkest place</span><span class="Apple-style-span" style="font-size: medium;">s</span>korkulukhttp://www.blogger.com/profile/07837940758754453598noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-5113687334812091693.post-11301796319763693092009-06-30T09:18:00.000-07:002009-06-30T09:34:19.520-07:00the beat goes round and round...<div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(0, 0, 238);"><img src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj8Pir45-coLlo3EPqaIABBIYgNbmK_zNEjeLchR_D52SA4mXOjKjtfr4g4vZMIRlJfrSlbIo00vrQbECec9zQOh_nYaQkeuuhsPGsA-1QYtWH9Qhpi9IPntEi5F1OH10E3iLP1pDGadtVj/s400/Untitled-2.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5307296003454487058" style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 296px; height: 400px;" border="0" /></span></div>bir aya yakın olmuş yazmayalı.(bana öyle geliyor) bir ayda birçok şey değişiyor, şarkılar değişiyor çünkü, en çok şarkılar değişiyor, şarkılar değiştikçe ruhlar değişiyor ve ruhlar değiştikçe şarkılar. "soul is the prison of the body" demişti ya hani, o da bambaşka bir gerçeklik tespiti olarak duruyor sağda-solda ("önce sağ adımını at" der hep babannem, ufuk uras'a oy verdi ama en son, torun manipülasyonunun olduğu yerde gül biter neticede). şarkılar değişiyor ama eski şarkılar da hep buralarda aslında, sanki üst üste yığılıyorlar, inşaat molozları, talaşı gibi etrafa saçılıp gözleri, genizleri yakıyorlar. tarih böyle bir şey zaten, akmıyor ama birikiyor. yaşlıların kamburları var ya, işte ondan oluyor.<br /></div><div><br /></div><div>hastalıklı biçimde dinliyorum şu sıralar, müziğin sesinden kendi sesimi duyamaz oldum diycem ama benzer cümleleri çok fazla kurduğumu düşünüp kendimi tekrar etmekten korkar oldum, korkumdan müziği duyamıyorum (her türlü numara mevcut bizde).</div><div><br /></div><div>bir ses çıkarmak, bir şekilde ulaşmak, sesimi bir yerlere duyurmak. bunu yapabilmek için bağıra çağıra şarkı söylemek, jigsaw olmak, uçmak, dokunmak, bulutlara, kuşlara, güneşe değil ama ay'a. hep ay'a. en güzel ay'a. beraber düşmek. en dibe. sonra yeniden çıkmak. düşmek. çıkmak. düşmek. çıkmak. düşünde bir ay'la çıktığını ve düştüğünü görmek.<br /></div><div><br /></div><div>gökkuşağında bu düşüşün ve çıkışın müziğini yapan bir garip radyokafa var.</div><div>bir garip radyokafa olmasaydı oturur müzik yapmayı deneyebilirdim, şimdi bağırıp çağırmakla yetiniyorum, bir de loop'a almakla. üstüme yok, lastfm'deki kalpli pijamalarımdan ve bakırköy raporu görünümlü listemden anlayabilmek bedava. ama ayda 2.99 dolar verirseniz hanginizin profilinize baktığımı da özel mesajla söyleyebilirim.</div><div><br /></div><div>günün sorusu şu:</div><div>ay'da bir evim olsaydı, ay'la evlenmiş olur muydum? </div><div><br /></div><div>bir aydır yazmıyorum.</div><div>bir ay'dır,</div><div>o.</div><div><br /></div><div>-ah, radyokafa, ne güzel buralar. </div><div>dedi.</div><div><br /></div><div>-ay'dır o, ay'dır. </div><div><br /></div><div>kork. sev. seviş. </div><div><br /></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-style: italic;">come on and let it out</span>, sonra da... </div><div>önce de olabilir. </div><div><br /></div><div>(ve ayşeler de yiyebilir. )</div>korkulukhttp://www.blogger.com/profile/07837940758754453598noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5113687334812091693.post-20884961536762266312009-06-30T05:28:00.000-07:002009-06-30T05:36:45.801-07:00Bu Bir Kış gecesi Değil<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiIrvpAqE3aYsbJbWPTYSSfmeRZhwHBN67L8n9yWEAJVBUHDl6_oDeWpGLredikIhxSbs1LYKj96jxFVfcu5HY7e_zYFGoONpBMQQLCwMkfq-Xsi3p6_gAm7qXixyrM7Tn1jFICDNpb7fZu/s1600-h/MagrittePipe.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5108424196098642018" style="margin: 0px auto 10px; display: block; width: 376px; height: 248px; text-align: center;" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiIrvpAqE3aYsbJbWPTYSSfmeRZhwHBN67L8n9yWEAJVBUHDl6_oDeWpGLredikIhxSbs1LYKj96jxFVfcu5HY7e_zYFGoONpBMQQLCwMkfq-Xsi3p6_gAm7qXixyrM7Tn1jFICDNpb7fZu/s320/MagrittePipe.jpg" width="364" border="0" height="248" /></a><br /><div><br /><br /></div><div>"<em>yazı yazmak, doğası gereği, yalan söylemekle iç içedir. bu zaten genel olarak kabul gören bir yaklaşımdır. benim daha da ileri götürerek savunmaya çalışacağım duruş, yazma eyleminin yalan söylemek dışında yaratıcı/kurucu/inşa edici herhangi bir vasfı bulunmadığını düşünmemdir. bir yazar, yalancı olmaktan öte hiçbir şey değildir. ve yazar, yalan söylediği sürece, her şeydir. bir kral, bir çöpçü, bir doğrucu, bir yalancı, bir belgeselci, bir kurgucu, bir aptal, bir zeki ve bir yazar'dır. bu kimliklerin hepsine sahip olabilir bir yazar, sadece ve sadece yalan söyleyerek. burada bahsedilen "yalancılık", sadece kurgu türlerinde eser veren yaratıcılar için geçerli değildir. kağıda dökülen her cümle, -türü ne olursa olsun- genetik buluşlar hakkında br makale, kürtajın serbest bırakılmasını savunan feminist bir bildiri ve hatta komünist manifesto, yalan söylemektedir. bunun nedenini marx'ın ve de tüm yazarların ahlaksız olmasında aramak aptallıktır. marx'ın yalancı olmasının nedeni, yazının doğasında saklıdır. bir kalem ve bir kağıt, bir daktilo, bir klavye ya da henüz karşılaşmadığım bir başka teknolojik aygıt, yazı yazan kişiye dünyanın en büyük gücünü verir. bu güç, sınırsız bir güçtür. bu güç, yaratmanın gücüdür ve yaratan insan, hayalgücü ve kullandığı aygıttan aldığı güçle tüm gerçekliği yeniden kurma kudretine sahiptir. burada, yazının paradoksal doğası devreye girer. sınırsız olduğu sanılan yazı yazma gücü, yazarı yalan söylemekle sınırlar. dünyanın, galaksinin, evrenin tüm heterodoks gerçekliğini cümlelere indirgeyen, onlar arasında ortodoks hiyerarşiler kuran, iddia eden -ki evrenin anlaşılmazlığı düşünüldüğünde, iddia etmek en büyük günah olmalıdır-; john'un beyninde aynı anda çalışan binlerce nörondan sadece birkaç yüzünün bir araya gelmesiyle oluşan bir düşünceyi "düşündüğünü" aktaran, aynı anda olan binlerce sevişmeden sadece ahmet'le ayşe'ninkine odaklanan; azaltan, küçülten, çarpıtan, siyah-beyazlaştıran ve bütün bunların farkında olan yazı, yalanların en büyüğüdür."</em></div><div><em></em> </div><div> </div><div>*****</div><div><br />bu yaz çok fazla deplase oldum. kış geldiğine göre artık ("bir kış gecesi eğer bir yolcu" adında bir blog açtım, normalde bu bile yeterdi kışın gelmesi için ama, bir de hava 20 derecelere düştü. kış geldi), bir döküm yapmak gerek. yaprakları kopmak için birbiriyle yarışan bir not defteriyle, şehirleri ve ülkeleri geçtim. gezdim, gördüm, yazdım. acıdan burkuldum, eğri büğrü oldum, yazdım. okudum, anlamadım, yazdım. okudum, "ben daha iyisini yazarım" dedim, yazdım. yapraklar uçtu, sayfalar dağıldı, cümleler birbirine karıştı. eve döndüğümde, ucu bucağı olmayan kelimeler, başı sonuna bağlanmayan sözler, kafa karışıklıkları ve yarısını kimbilir nerede bıraktığım, mavi bir defter kalmıştı. bütün bunlardan yeni bir anlam yaratabilmek için, bilgisayara aktarmam gerekiyordu yazdıklarımı. normalde erteleyeceğim, ders notlarımın arasında unutacağım, öteleyeceğim bu işi, "bir kış gecesi..." hızlandırdı sanırım.</div><div><br /></div><div>bunun, birbirine bağlanan birkaç sebebi olabilir. yaz boyu, okuduklarımda ve yazdıklarımda, tek bir temanın etrafında gezindim. ya da şöyle demeli, okuduklarımı ve yazdıklarımı ben hep o tek temayla iliştirdim bir şekilde, belki ve çoğunlukla beceriksizce. "yazı", "yalan" ve "bir benlik inşa etmek" arasında, kelimelerden çizdiğim belli belirsiz bir alanda yaşatmaya çalıştım o temayı. belki de bu yüzden bu blog'un adı "bir kış gecesi eğer bir yolcu", belki de bu yüzden "varolmayan şövalye" tarafından yazılıyor. buraya yazılan yazılar, yazılara yapılan yorumlar, yorumlara verilen cevaplar, link verilen "ötekiler" ve kullanılan resimlere arasında, anlatılamayacak ama bazen hissedilebilecek, kelimelere dökülemeyecek ama okunabilecek bir ilişki var ve bu ilişkide, işte o temayı buluyorum. şöyle formüle edebilir miyiz: bu blogdaki her şey yalan bir benliğin inşasına katkıda bulunuyor, ve bir kış gecesi eğer bir yolcu, çoğunlukla yazılardan oluşuyor.</div><div>hayır.</div><div>yeterli değil.</div><div>unutulmaması gereken şey,</div><div><br />bu bir pipo değil.</div><br /><div><br /></div><div>*****</div><div><br /></div><div><em>"kendimden nefret ettiğim anlar oluyor. kendimden başka hiçbir şey olamadığım anlar. en büyük eserim, ben'in, işlevini kaybettiği, aynı anda zeki, yakışıklı, kültürlü, etkileyici, kıvrak, seksi, yetenekli olamadığım, yalancılığımı bir önceki sahnede unuttuğum, sadece ve sadece kendim olarak kaldığım anlar. hamlet'i tutkuyla oynayan bir oyuncunun, tam da "olmak ya da olmamak" demesi gereken anda, "ben iktidarsızım." demesiyle karşılaştırılabilecek bir gerçeklik kayması, gerçekliğe dönüş, yaratıcılığın sonu..."</em></div>korkulukhttp://www.blogger.com/profile/07837940758754453598noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-5113687334812091693.post-28756999677576174432009-06-29T10:56:00.000-07:002009-06-29T10:58:17.993-07:00Eyy Ahali<meta equiv="Content-Type" content="text/html; charset=utf-8"><meta name="ProgId" content="Word.Document"><meta name="Generator" content="Microsoft Word 11"><meta name="Originator" content="Microsoft Word 11"><link rel="File-List" href="file:///C:%5CDOCUME%7E1%5CUser%5CLOCALS%7E1%5CTemp%5Cmsohtml1%5C03%5Cclip_filelist.xml"><!--[if gte mso 9]><xml> <w:worddocument> <w:view>Normal</w:View> <w:zoom>0</w:Zoom> <w:hyphenationzone>21</w:HyphenationZone> <w:punctuationkerning/> <w:validateagainstschemas/> <w:saveifxmlinvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid> <w:ignoremixedcontent>false</w:IgnoreMixedContent> <w:alwaysshowplaceholdertext>false</w:AlwaysShowPlaceholderText> <w:compatibility> <w:breakwrappedtables/> <w:snaptogridincell/> <w:wraptextwithpunct/> <w:useasianbreakrules/> <w:dontgrowautofit/> </w:Compatibility> <w:browserlevel>MicrosoftInternetExplorer4</w:BrowserLevel> </w:WordDocument> </xml><![endif]--><!--[if gte mso 9]><xml> <w:latentstyles deflockedstate="false" latentstylecount="156"> </w:LatentStyles> </xml><![endif]--><style> <!-- /* Style Definitions */ p.MsoNormal, li.MsoNormal, div.MsoNormal {mso-style-parent:""; margin:0cm; margin-bottom:.0001pt; mso-pagination:widow-orphan; font-size:12.0pt; font-family:"Times New Roman"; mso-fareast-font-family:"Times New Roman";} a:link, span.MsoHyperlink {color:blue; text-decoration:underline; text-underline:single;} a:visited, span.MsoHyperlinkFollowed {color:purple; text-decoration:underline; text-underline:single;} @page Section1 {size:612.0pt 792.0pt; margin:70.85pt 70.85pt 70.85pt 70.85pt; mso-header-margin:35.4pt; mso-footer-margin:35.4pt; mso-paper-source:0;} div.Section1 {page:Section1;} --> </style><!--[if gte mso 10]> <style> /* Style Definitions */ table.MsoNormalTable {mso-style-name:"Normal Tablo"; mso-tstyle-rowband-size:0; mso-tstyle-colband-size:0; mso-style-noshow:yes; mso-style-parent:""; mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt; mso-para-margin:0cm; mso-para-margin-bottom:.0001pt; mso-pagination:widow-orphan; font-size:10.0pt; font-family:"Times New Roman"; mso-ansi-language:#0400; mso-fareast-language:#0400; mso-bidi-language:#0400;} </style> <![endif]--> <p class="MsoNormal"><i>“Tırnovada cadılar türedi . Gün battıktan sonra evlere dadanmaya başladı. Zahireye dair un, yağ, bal gibi şeyleri birbirine katar ve bazen içlerine toprak karıştırır. Yüklüklerde bulduğu yastık, yorgan, şilte ve bohçaları didikler, açar, dağıtır insanların üzerine taş, toprak, çanak ve çömlek atar, hiç kimse bir şey göremez. Birkaç kadın ve erkeğin üzerine saldırmış. Bunlar çağırıldı, soruldu: “Üzerimize sanki manda çökmüş sandık“ dediler. Bu yüzden mahalle halkı evlerini başka yana taşımışlardır. Kasaba halkı bunların cadı denilen habis ruhların eseri olduğunda ittifak etti. <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0slimye" title="İslimye"></a></i>İslimye<i> kasabasında cadıcılık ile tanınmış Nikola adındaki adam getirildi ve kendisiyle 800 kuruşa pazarlık edildi. Bu adamın elinde resimli bir tahta vardı. Mezarlığa gider, tahtayı parmağının üzerinde çevirir resim hangi mezara bakarsa cadı o mezardaki habis ruh imiş. Büyük bir kalabalıkla mezarlığa gidildi. Resimli tahtayı parmağında çevirmeye başlayınca resim sağlıklarında yeniçeri ocağının kanlı zorbalarından Tekinoğlu Ali Alemdar ile Apti Alemdar denilen iki şakinin mezarına karşı durdu. Mezarlar açıldı. Cesetler yarım misli büyümüş, kılları ve tırnakları da üçer dörder uzamış bulundu. Gözlerini kan bürümüş, gayet korkunç idi. Mezarlıktaki bütün kalabalık bunu gördü. Bu adamlar sağlıklarında her türlü pis çirkin işi yapmış, ırza, namusa, mala saldırmış, adam öldürmüş <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Yeni%C3%A7eri" title="Yeniçeri"></a></i>Yeniçeri <i>ocakları kaldırıldığı zaman her nasılsa yaşlarına bakılarak cellada verilmemiş ecelleri ile ölmüş kişilerdi. Sağlıklarında yaptıkları yetmezmiş gibi şimdi de halka habis ruh olarak tebelleş olmuşlardı. Cadıcı Nikola’nın tanımına göre , bu gibi habis ruhları defetmek için cesetlerin göbeğine birer ağaç kazık çakılır ve yürekleri kaynar su ile haşlanırmış. Ali Alemdar ile Apti Alemdar’ın cesetleri mezardan çıkarıldı. Göbeklerine birer ağaç kazık çakıldı ve yürekleri bir kazan kaynar su ile haşlandı. Fakat hiç tesir etmedi. Cadıcı “bu cesetleri yakmak gerek” dedi. Bu hususda şer’an da izin verildi ve iki yeniçerinin mezardan çıkarılan cesetleri mezarlıkta yakıldı. Çok şükür kasabamız da cadı şerrinden kurtuldu”<o:p></o:p></i></p> korkulukhttp://www.blogger.com/profile/07837940758754453598noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-5113687334812091693.post-69398280574862256092009-06-29T10:48:00.000-07:002009-06-29T10:56:23.508-07:00Burjuva<meta equiv="Content-Type" content="text/html; charset=utf-8"><meta name="ProgId" content="Word.Document"><meta name="Generator" content="Microsoft Word 11"><meta name="Originator" content="Microsoft Word 11"><link rel="File-List" href="file:///C:%5CDOCUME%7E1%5CUser%5CLOCALS%7E1%5CTemp%5Cmsohtml1%5C01%5Cclip_filelist.xml"><!--[if gte mso 9]><xml> <w:worddocument> <w:view>Normal</w:View> <w:zoom>0</w:Zoom> <w:hyphenationzone>21</w:HyphenationZone> <w:punctuationkerning/> <w:validateagainstschemas/> <w:saveifxmlinvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid> <w:ignoremixedcontent>false</w:IgnoreMixedContent> <w:alwaysshowplaceholdertext>false</w:AlwaysShowPlaceholderText> <w:compatibility> <w:breakwrappedtables/> <w:snaptogridincell/> <w:wraptextwithpunct/> <w:useasianbreakrules/> <w:dontgrowautofit/> </w:Compatibility> <w:browserlevel>MicrosoftInternetExplorer4</w:BrowserLevel> </w:WordDocument> </xml><![endif]--><!--[if gte mso 9]><xml> <w:latentstyles deflockedstate="false" latentstylecount="156"> </w:LatentStyles> </xml><![endif]--><style> <!-- /* Font Definitions */ @font-face {font-family:Wingdings; panose-1:5 0 0 0 0 0 0 0 0 0; mso-font-charset:2; mso-generic-font-family:auto; mso-font-pitch:variable; mso-font-signature:0 268435456 0 0 -2147483648 0;} /* Style Definitions */ p.MsoNormal, li.MsoNormal, div.MsoNormal {mso-style-parent:""; margin:0cm; margin-bottom:.0001pt; mso-pagination:widow-orphan; font-size:12.0pt; font-family:"Times New Roman"; mso-fareast-font-family:"Times New Roman";} @page Section1 {size:612.0pt 792.0pt; margin:70.85pt 70.85pt 70.85pt 70.85pt; mso-header-margin:35.4pt; mso-footer-margin:35.4pt; mso-paper-source:0;} div.Section1 {page:Section1;} --> </style><!--[if gte mso 10]> <style> /* Style Definitions */ table.MsoNormalTable {mso-style-name:"Normal Tablo"; mso-tstyle-rowband-size:0; mso-tstyle-colband-size:0; mso-style-noshow:yes; mso-style-parent:""; mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt; mso-para-margin:0cm; mso-para-margin-bottom:.0001pt; mso-pagination:widow-orphan; font-size:10.0pt; font-family:"Times New Roman"; mso-ansi-language:#0400; mso-fareast-language:#0400; mso-bidi-language:#0400;} </style> <![endif]--> <p class="MsoNormal"><i>Burjuva<o:p></o:p></i></p> <p class="MsoNormal"><i><o:p> </o:p></i></p> <p style="text-align: center;" class="MsoNormal"><i>Lâpseki son derece kasvetli bir yer. Havası çoğunlukla kapalı gökyüzü hep gri tonunu korumakta. Havası sıkıcı ve boğucu. Çoğunlukla bu bölgede Burjuva aileleri yaşamakta. Kent yaşlanmış insanlar gibi ciddi ve yorulmuş. Yola devam edemeyecekmiş gibi. 7 günün altısı yağmurludur burada hatta yazları bile insanların tüylerini diken diken edici bir soğuya sahiptir. Şu an bile hava gürlüyor. 3 kişilik üzerinde ahtapot desenleri olan ten renkli koyluğumda şimşeğin çakışı kalp atışlarımı hızlandırmakta. Hayatta veda etmeden önce Melisa ile gidip son oyunumuzu oynamalıyız.<o:p></o:p></i></p><div style="text-align: center;"> </div><p style="text-align: center;" class="MsoNormal"><i><o:p> </o:p></i></p><div style="text-align: center;"> </div><p style="text-align: center;" class="MsoNormal"><i><span style=""> </span>Lapseki 1954( Çanakkale’nin bir İlçesi)<o:p></o:p></i></p> <p class="MsoNormal"><i><o:p> </o:p></i></p> <p class="MsoNormal"><i>Eldivenlerdi taktım. Yok şu bildiğiniz eldivenler beyaz plastik doktorların giydiği eldivenler. Melisa’ya da giymesini söyledim. Fakat o Dario Argento posterleri öpmek ile meşguldü. Çok seviyor benim geyşa ruhlu kankim o yönetmeni. Babasının hayranlığından ötürü o da aşırı derecede Argento hayranı onu Giallo filmine götürmesen herhalde bana küser. Yoksa öldürür mü? Derdim ne benim hep yönetmenlere atıfta bulunuyorum. Artık dışarıdaydık. Yağmur çok şiddetliydi. Yanımızdaki bahçesinde pembe tavukların bulunduğu eve bakıyorduk. Çimenler yeni ekilmiş gibi yemyeşildi. Ev bembeyaz ve 2 katlıydı. Melisa hep böyle huzurlu bir evin içinde yaşlanarak ölmek isterdi. Aslında bende böyle bir ölüm isterim. Fakat burjuva ailelerine acılı ve yavaş ölümleri yakıştırıyorum. Ölümleride soylu olmalı keman eşliğinde mesela. Haha sinirim onlara. 2 aydır onları izliyor sütlü badem banyosu yapmalar masayı ters çevirip oturmalar,götlerine buzlu badem sokmalar( İlginç fikir </i><i><span style="font-family:Wingdings;"><span style="">J</span></span>) <o:p></o:p></i></p> <p class="MsoNormal"><i>Melisa evin kapısını hızlı hızlı çaldı. Kapıyı son derece zayıf<span style=""> </span>sarı saçlı,mavi gözlü bir kadın açtı. Parmağına yeni mavi oje sürmüştü. Burnuna sert bir yumruk indirdim. Kanları milyon dolarlık parkeye akıyordu. Boğazından tutarak salona götürdüm. Çocuk baby<span style=""> </span>tv’nin jenerik müziğini dinliyordu. İşte soylu bir ölüm. Kadını koltuğa fırlattım. Dün geceden hazırladığın halatla onu bağlamaya başladım. Melisa mutfağa girdi. Sanki eviymiş gibi bıçağı aldı. Hizmetçi kızın kafasını lavaboya tutarak yapıştırdı. Kanlar saçların arasından yavaşça akıyordu. <o:p></o:p></i></p> <p class="MsoNormal"><i>Sonra bebeğinin yanına oturdu. Kanlar ayağıma gelmişti. Bravo Melisa bebeğin boğazını kesmişti. Neyse ki müzik çok uzundu. Bebeği oyuncakların arasına sıkıştırdı. Bıçakla kadının boğazını yavaşça keserken, melisa koltuğa uzandı. Bir sigara içiyordu. Elleri kanlar içindeydi. Zaman kaybetmeden yukarı çıktım. Çocuk odasında rock müzik dinliyordu. Kapıyı kırdım. Çocuğun saçları bu yaşta hipi gibiydi. Bıçağı aniden karnına soktum. Duvara fırlattım. Yerde sürünüyordu. 5 Lt kandan sonra nasılsa ölecekti. Oda da vakit kaybetmeden banyoya girdim. Baba yıkanıyordu. Perdeyi araladım. Göğsüne açımadan bıçağı soktum içinde çevirdim. Kanlar kanalizasyona karışıyordu. Küçük sarışın kızları beni gördü. Kaçıyordu onun ellinden tuttun bacağına hızlı bir darbe indirdim. Bacağı kırılmış olmalıydı. Melisa kapıda beni bekliyordu. Kızı kucağıma aldım. <o:p></o:p></i></p> <p class="MsoNormal"><i><o:p> </o:p></i></p> <p class="MsoNormal"><i>Bir süre sonra orman içinde yürüyüşe başladık. Ağaçlar çok sıktı. Yürümekte zorluk çekiyorduk. Göle ulaşmak üzereydi. Oduncu bize gülerek “Yine mi kız kesiyonuz hadi hayırlısı kasap et istiyor ona da ayırın şerifte size para vericekmiş bilmiyom artık uğrayı verin gayri” dedi. Kız şaşırmıştı. Bu arada gölü yanında onu yere attım. Diz çöktü. Ağlıyordu. Melisa tabancayı çıkardı. Ve ateşledi. Kız gölün sularının arasına karıştı. Sarıldık. Melisa’nın ağzından kan akıyordu. Bıçağı çoktan ona sokmuştum. Şimdi evdeki köle kızlarla yalnız başıma istediğim eğlenceyi yapacaktım. Cebimden Dario Argento resmini çıkarttım onu üstüne attım. Bütün burjuvalardan nefret ederim. Onlar sanki bilirler sokakta yaşamak ne demektir? Peki ya onları neden mi öldürdük? Onlar evin içindeydi...<o:p></o:p></i></p> korkulukhttp://www.blogger.com/profile/07837940758754453598noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5113687334812091693.post-52645449008654463992009-06-29T06:22:00.000-07:002009-06-29T07:14:08.257-07:00İndirim(Komik Bir Anı)<div style="text-align: center;"><img alt="http://www.magusa.org/Haber/101104indirim.jpg" src="http://www.magusa.org/Haber/101104indirim.jpg" /><br /></div>Hani şu mallarınızın elinde kaldığı zamanlarda yaptığınız indirimleri ya da market sahiplerinin yaptıklarını biliyor musunuz? Evet konumuz indirim. Fakat başımdan geçenleri anlatarak bir komik anımı paylaşmak istedim. Benim zamanımda mahallenin en sonunda bir giyimci vardı. İnsanlar oranın kalitesine hayrandı fakat mallar son derece el yakıyordu. Bu yüzden insanlar uğramazdı. Para biriktirik mezuniyet gecesi elbisesi almak için oraya girdim. Takım elbiselere bakıyordum. Az sonra yanlış zamanı seçtiğimi anlayacaktım. Camda koskocaman İNDİRİM GÜNÜ yazısı görmemiştim. Bunu farketmem ile kadınların içeri doluşması bir oldu. Aç köpekler gibi indirimli malları alıyorlardı. Giyerim giymem bakmıyorlardı. Hepsi kendinden geçmiştim. Manzara korkunç bir hal aldı. 45 beden bir kadın 80 beden elbise almıştı mesela... Ona teyze bu sana büyük gelir dediğimde ise ben onu daraltırım gibi mantıksız cevaplar aldım. Aralarında sıkışmak cabası hiç hareket etmedim. Ellerim yanlışlık ile mahrem yerlere çarpsa beni tacizci diye oracıkta linç ederlerdi. Bundan sonra buradan kendime ders çıkardım. İndirim olan mağazaların önünden bile geçmiyorum. Geçmem,geçmeyecem,geçirmezsiniz...korkulukhttp://www.blogger.com/profile/07837940758754453598noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-5113687334812091693.post-68118314704457997082009-06-28T10:48:00.001-07:002009-06-28T10:48:25.963-07:00Yorumsuz<div style="width:465px;"><embed src="http://www.izlesene.com/player2.swf?video=993319" wmode="window" bgcolor="#000000" allowfullscreen="true" scale="noScale" width="100%" height="355" type="application/x-shockwave-flash"></embed><div style="background:#000000; padding:7px 0px 7px 7px;"><span style="color:#CCCCCC; font-family:Tahoma; font-size:12px">İlgili aramalar: <a style="color:#FF9900; font-family:Tahoma; font-size:12px" href="http://www.izlesene.com/video/tv-tv-----robot-resmi-cizilen-suclu-ataturk-cikiyor--olacak/993319" target="_blank" title="tv - robot resmi çizilen suçlu atatürk çıkıyor ( olacak">tv - robot resmi çizilen suçlu atatürk çıkıyor ( olacak</a> - <a style="color:#FF9900;text-decoration:underline" href="http://search.izlesene.com/?vse=atatürk " target="_blank" title="atatürk ">atatürk </a> - <a style="color:#FF9900;text-decoration:underline" href="http://search.izlesene.com/?vse= olacak o kadar " target="_blank" title=" olacak o kadar "> olacak o kadar </a> - <a style="color:#FF9900;text-decoration:underline" href="http://search.izlesene.com/?vse= suçlu " target="_blank" title=" suçlu "> suçlu </a> - <a style="color:#FF9900;text-decoration:underline" href="http://search.izlesene.com/?vse= robot resmi " target="_blank" title=" robot resmi "> robot resmi </a> - <a style="color:#FF9900;text-decoration:underline" href="http://search.izlesene.com/?vse= levent kırca " target="_blank" title=" levent kırca "> levent kırca </a> - <a style="color:#FF9900;text-decoration:underline" href="http://search.izlesene.com/?vse= mustafa " target="_blank" title=" mustafa "> mustafa </a> - <a style="color:#FF9900;text-decoration:underline" href="http://search.izlesene.com/?vse= kemal" target="_blank" title=" kemal"> kemal</a></span></div></div>korkulukhttp://www.blogger.com/profile/07837940758754453598noreply@blogger.com0