Yazma-ma-mekaniği


Yazacak çok söz var ama onları biraraya getirecek kadar zaman yok. sessizliğime biraz daha katlanmanı rica ediyorum canım okur, birkaç günde birkaç şeyi daha halledip bu huzur mekanına geri döneceğim.

Dümdüz okunur,yazıldığı gibi

* Ne kadar da kibirlisin insan. bir hamamböceği kadar çalışmıyor duyuların ama üstüne basabildiğin her şey gibi ondan da üstün sanıyorsun kendini. amma burnun büyük be.. kafanla halletmen gerekenleri o çirkin topuğunla halletmeye çalışırken öyle çaresizsin ki.


* önceki gece rüyamda bileklerimi kesmeye çalışan adamı hatırladım da.. cinayete intihar süsü vermenin de bir adabı olmalı.

* yazı yazarken kopup gitmek eskisi kadar hoşuma gitmiyor. başladığım fikri takip etmek istiyorum. o yazı için ayrılan yeri tükettiğim anda, üstteki satırlara bakıp anafikri parçalanmış görmek rahatsız ediyor. yazan değil, okuyan gibi bakıyorum yazıya artık sanırım, işte bunu da sevmiyorum (mcdonalds da sevmiyorum).

* "kadın milleti" muhabbeti yapanları "100 saatte kadını anlamak" konulu (hızlandırılmış) bir kursa almak istiyorum. ama ders blok olacak. yemek ve tuvalet molası yok. her anlamadığın mesele karşısında "kadın milleti" diyeceğine açlık ve biraz da pislik çek, daha iyi.

* bütün dergiyi daha çıkmadan okudum sanıyordum ama bugün matbu halini okurken dikkatimden kaçan bir detay gördüm. çok mutlu oldum. içimden teşekkür ettim.

* anita lane'in bir şarkısının yüzde yirmisi filan uçmuş! bilgisayar ısınınca mp3'lerde kısmi buharlaşma mı oluyor, bu ne saçmalık...

* yaz akşamları çok rahatsız şeyler. şöyle ki, kışın zaten eve girip kapıyı pencereyi örtüyorsun, içe dönüksün, dünyaya eyvallahın yok, mis gibi. ama yazın bir parçan hep sokakta kalıyor, sen evde huzur bulmaya çalışırken o dışardaki sesleri, dondurma yemekten dönenlerin muhabbetlerini dinliyor. rahatsız.

* bugün bitmesin. bugün iyi bir gün.

* cümle içinde "ötenk" demek istiyorum ama anlamını bilmiyorum. babamın ötenki de yok... var desem keser beni.

Still alive

portal soundtrack'ten...

this was a triumph
i'm making a note here
huge success
it's hard to overstate my satisfaction
aperture science
we do what we must because we can
for the good of all of us except for the ones who are dead
but there's no sense crying over every mistake
you just keep on trying until you run out of cake
and the science gets done and you make a neat gun
for the people who are still alive

i'm not even angry
i'm being so sincere right now
even though you broke my heart and killed me
and torn into pieces
and threw every piece into a fire
as they burned it hurt because i was so happy for you!
now these points of data make a beautiful line
and we're out of beta, we're releasing on time
so i'm glad i got burned
think of all the things we learned for the people that are still alive

go ahead and leave me
i think i prefer to stay inside
maybe you'll find someone else to help you
maybe black mesa
that was a joke, haha, fat chance
anyway this cake is great, it's so delicious and moist
look at me still talking, when there's science to do
when i look out there it makes me glad i'm not you
i've experiments to run, there is research to be done
on the people who are still alive
and believe me i am still alive
i'm doing science and i'm still alive
i feel fantastic and i'm still alive
while you are dying i'll be still alive
and when you're dead i'll be still alive
still alive, still alive

Yolla biten sonlar

Bir gecenin sonundayım. erken biten, beklediğimden daha azını veren, yarına pek az şey bırakacak bir gecenin son satırları için buradayım. bunlar, tükenmiş günden artanlar... annemin bayat ekmeklerle yaptığı köfteler gibi, elimde kalan birkaç harfi yan yana getirip, yüzyılın en bayat yazısını yazıp gideceğim.

tamamlanma hissi. yüz defa mı düşündüm, bin defa mı yazdım, milyon defa mı hissettim, yoksa hep kayıp mıydı? kaç defa eksik, kaç kez bütün oldum? ve neden istatistik sevgili serpil? rakamları bilmek bu hesabı kolaylaştıracak mı sanki? dört işleme sığmayan bir hesapta, rakamlar zaten bilinmezlerin temsilcisi değil mi?

bu kadar soru sorunca, yüzyılın en bayat yazısı bile bir şeyler söyleyecek gibi oluyor. dile gelmesine izin versem, yanıtlar kapıda bekliyor. ama işte yoksunluk duygusunun çekim alanından çıkmadan, bu sona bir yol uydurmaya gönüllü olmadan tek laf edecek değilim. elimde ufalanmış bayat ekmek parçaları, karşımda çalılarla kapanmış bir yol, üstümde dünden kalma bir bitkinlik, ruhumda hiçbir şeye değişmeye iznim olmayan bir yoksunluk... bu son, hiçbir yola çıkmayacak. çıkmayacak. çıkmasın. bugün artık son'la bitsin.

Bin çarpı iki artı on eski bir

Çok zor bir yıl 2009.. bana uğraşacak çok şey olduğunu gösteriyo kulağımdan burnumdan çekerek.. ama çok güzel bi yıl. biliyorum.. dolu. hissettiriyor. yaşanacak bir şeyler var içinde... bir teaser'ını izlemiş gibiyim, altından çıkacaklara dair fikrim var ve bu beni heyecanlandırıyor. 2008'e hazırlıksızdım. kulaklarım uğuldarken yıl boyu sebebini çözememiştim, niçin üzüldüğümü, neye mutlu olduğumu bilemeden yaşadım koca yılı. abartıyorum illa ki, martta ya da en geç nisanda anladım neler olduğunu sanırım ama şimdi ocaktan biliyorum, hatta aralıktan... 2009 benim için unutulmaz bir yıl.

sevmek pek güzel bir his.. zor geçeceğini bildiğin bir yılı sevmekse apayrı güzel. yok et kendini diyor bir ses, zamanın güzelliğine karış, oralarda, güneşin doğurdukları ve batırdıklarıyla birlikte yaşa.. ol. bit.

not: kafam? burda mı?XD

Yağmurluk

Ya ben ne eşek bi insanım. affedin sevdiğiniz biriysem ama gerçekten eşeklik değil mi eylülü sessizlikle geçirmek.. evet farkındayım, çok konuşuldu, çok sözcükler heba oldu kendilerini anlatmak uğruna, bazıları kaybedildi -huzur içinde uyusunlar-, elde hiç sözcük kalmadı bazen.. bazıları da bir daha hiç kimse tarafından kullanılmak istemeyecek kadar aşındı, eskidi, sevimsizleşti. ama ben susarak daha büyük bi haksızlık yapmış olmuyor muyum öğrendiğim her şeye. soru işaretine bile gerek duymadan, evet.

anlatın kendinizi. dışınızdaki korkunç gürültüyü susturun ve siz konuşun. üstüne kilit vurduğunuz sözcükleri de çıkartın, eskimişliğinden korktuklarınızı da, aşınmış olsunlar, mühim olan "temiz" olmaları değil mi sanki? açın ağzınızı ve söyleyin. temizlerse, gerçeklerse, sizinse onlar anlatılmalılar.. yoksa çölleşiyorsunuz. aklınız çölleşiyor. duygularınız kalıyor bir yerlerde ama o yerler uzak oluyor, gidilemiyor. siz adımınızı atmazsanız zaten kimse de elinizden tutup yanınızda yürümüyor. o yol da yalnız çekilmiyor.

ya bak işte... çöl dedim, konuş dedim, yağmur başladı.. ben bu istanbul'u seviyorum. bu griliğini.. bu muhabbetliliğini, değişkenliğini seviyorum bu şehrin. bana ve istanbul'a eylül geldi. o yağıyo, ben de dinliyorum, dinledikçe sözcükler geliyor aklıma. yağmurun altında hepsi cilalanıyor, temizleniyor. hemen gidip spore'u yazıp bitirmeliyim.. yağmuru çağıranlara, eylülü getirenlere teşekkür ederek...

Smells Like

Bu kadar çok rüya görüp de bu kadar az uğradığım olmamıştı bu sayfaya.. çok mu meşguldüm, çok mu içime kapandım, çok mu büyük bir dünya var dışarda ve ben çok mu aymazım... hepsi var bunların, hepsiyle birlikteyim, tümünü duyarak yaşıyorum. ama hiçbiri yeni değil.

peki n'oluyor, okazyon nedir? boşver blog (ben bunları vardiya defterine mi yazmalıyım aslında?).. işte şu parantezin içindeki oluyo aslında. neyi nereye yazacağımı bilemiyorum.. kafamdan çıkıp özgür kaldıklarında gitmiyorum peşlerinden, nereye atarlarsa kendilerini öylece kabul ediyorum, sanki tek derdim kurtulmakmış gibi.. oysa evet, hepsiyle birlikte yaşamaya devam ediyorum, bir şeyden kurtulduğum falan yok.

neyse işte tesadüf bugüneymiş, mogwai'nin yeni tınıları en çok bu sayfaya çağırmış zaar beni ki gelip bu kez buraya çöreklenmişler benim canım, katlanılmaz, sıkıntı biçimlerim.. sanırım bu albümü bir yüzyıl kadar dinleyeceğim. anlayacak kadar ileri gitmeden, haddimi bilerek, böylece beni çözmesine izin vermeden, bu tuhaf şarkılarla birbirimizi uzaktan hissederek geçirecek bir yüzyılımız var. kimseye önermiyorum ve sorumluluk kabul etmiyorum ama: mogwai - the hawk is howling

Bi lokma Yazı

Yokluğun çok karşılığı var sözlüğümde ama yoksulluk? sözcüklerimi üstüne serpmek istemeyeceğim, gerçekliğini romantik kelamlarla yumuşatmaya yanaşmayacağım bir sertliği var yoksulluğun. öyle de kalmalı akıllarda. bilmelisiniz. tepenizde akbabaları görmeniz gerekmiyor, bu dünyanın bir yerlerinde açlığın öldürdüğünü unutmamalısınız… bir blogunuz varsa, en azından bir lokma yazıyla katkıda bulunup, diğerlerine de hatırlatmalısınız. bu kadarcığını yaptığınız için asla gururlanmadan, elinizden başka ne geleceğini düşünerek…

blogumuz açıldı

Evet arkadaşlar bir süredir.Bedava sitemde yayınıma kendi kalemimden yarattığım siteme devam ediyorudum.Ama artık kişisel bir blog yaratmanın zamanı gelmişti. Ve kendi kalemimizden blogumuzu yapmaya başlıyoruz.Yeni bloğumuz hayırlı uğurlu olsun.Yazılarımı sizinle paylaşacağım