Saliva

mutsuzluğun ziyaret etmeyi sevdiği mekânlar

banyo: bir sinema klişesi bu, bayağı da doğru olanlarından biri bence. sıcak su üstünden akıp giderken banyodaki ayna gibi aklın da buğulanır, düşüncelerin nemlenir, ağlayasın gelir.

kahvaltı masası: mutsuzluk hayvanının en acımasız ziyaretleri niyeyse daima yemek sırasında olur, özellikle de kahvaltıda. lokmaları yutamazsın çünkü kelimeler vardır boğazında, yolu tıkıyordur. ama konuşamazsın çünkü güzel bi şeydir kahvaltı, konuşursan mahvedersin, mahvetmek istemezsin, kimse mahvetmeni istemez.. yemeyerek yeterince ayıpsın. büzüşüp kal öyle orada.

balkon: akşamsa, şehir istanbul'sa, her yer ışıksa, arabaysa, insansa ve sen balkonda oksijen avındaysan.. birden gözler, kulaklar, ruh kamaşır. ne içeri girebilirsin, ne dışarı uçabilirsin. sıkışıp kaldığın bu yeri mutsuzluk kaplar, oksijen biter.

ayna karşısı: favori mutsuzluğum. anlatmaya gerek bile yok, rutin, gündelik, olağan.

yol: taksinin arka koltuğunda, şoförün paslarını dışarı atıp yol manzarasıyla baş başa kaldığında, tek başına otlayan sıska bir at görürsün, havalanan bir poşet, refuja yerleşmiş bir ayyaş, vanının penceresinden kültablasını boşaltan bir salak, belki de timsaha benzeyen bir bulut.. fark etmez... mutsuzluk gelir bunlardan biriyle.

bir de mutsuzluğundan o kadar da emin olamadığım bir şey var. mtv açıksa ve mustafa sandal varsa.. herhangi bir şarkısı, herhangi bir klibi.. izliyorsun ya hani bi de.. işte çok zavallı bir an o.

Mum

ben bu alıntıyı sözlükte okudum. keşke doğrudan oruç aruoba'dan okusaydım, bugün bir anda karşıma çıksaydı ve.. bilmiyorum ne değişirdi...

"bir mum yaktığında, bir süreç başlatırsın - ama yürüyüşü senin elinde olmayan bir süreçtir bu; artık, kendi oluşma biçimini izleyecek, senin elinde olmadan da, zaman içinde, varması gereken noktaya varacaktır.

mum, önce, bir noktaya kadar, kendi doluluğu içinde, güçlü güçlü yanar; ama yanışında belirli dengesizlikler oluşunca (ki, kaçınılmazca oluşur bunlar), çeperini delip, eriyik maddesini dışarı akıtıp, fitilini yakıp küçülterek, söneyazar - önlem düşünürsün: alır, kenarlarını düzeltir, bir madeni kutunun kabını ters çevirip, içine koyarsın - ama, boşunadır bu da : çünkü kendi süreci içerisinde oluşturduğu dengesizlikler sürmektedir - çeperleri tam düz değildir; içine koyduğun kabın belirli bir eğimi vardır - gene, akar dışarı, eriyik madde: kabın içinde yayılır; kap ısınır; dibine varmış fitil, artık, her türlü biçimini yitirmiş maddenin son kalıntıları içinde, ucu ucuna, yanıyordur - sönmesi yakın ve kaçınılmazdır.

şimdi yapabileceğin tek şey, kap içinde kalmış eriyik maddeyi bir kenarında biraraya getirip, muma benzer bir biçime sokarak, dibine dayanmış fitile biraz daha süre tanımaktır - ama artık bilerek: mumun, sönecektir.

elinden birşey gelmez - hep müdahele edersin; dersin, şöyle, suraya toplasam - şöyle, şu biçime soksam; şöyle, bir köşede, sürebileceği bir konum bulsam - şöyle... - boşunadır: madde tükenmeğe yüz tutmuş; güdük fitil de, dibine dayanmıştır.

ama sönmez bir türlü: fitil yok denecek kadar kısa; maddesi de, dikkatle belirli bir açıda tuttuğun kabın bir köşesinde, ancak küçük bir oyuk olarak kalmış; oysa alevi, eski canlılığından -sanki- hiçbir şey yitirmememiştir.

sönmez bir türlü - sen de, sonunda, gücünü toplayabildiğin bir anda, kendin üfleyip söndürürsün onu: mumun söner."