Bi lokma yazı

yokluğun çok karşılığı var sözlüğümde ama yoksulluk? sözcüklerimi üstüne serpmek istemeyeceğim, gerçekliğini romantik kelamlarla yumuşatmaya yanaşmayacağım bir sertliği var yoksulluğun. öyle de kalmalı akıllarda. bilmelisiniz. tepenizde akbabaları görmeniz gerekmiyor, bu dünyanın bir yerlerinde açlığın öldürdüğünü unutmamalısınız… bir blogunuz varsa, en azından bir lokma yazıyla katkıda bulunup, diğerlerine de hatırlatmalısınız. bu kadarcığını yaptığınız için asla gururlanmadan, elinizden başka ne geleceğini düşünerek…

ewr

sonbahar hiç bu kadar gürültülü gelmemişti sanki daha önce.. hiç bu kadar ışıklı, elektrikli, görkemli olmamıştı ilk yağmurlar. öldürecek kadar ileri gitmiş miydi eylül yağmuru hiç? hiç hatırlamıyorum. eylülün aklımdaki ince, güçsüz, soluk kadın görüntüsünü de bulanıklaştıran bir yağmur bu.. ya da intikam serin ve ıslak yenen bir yemek.

yağmur kadar rüzgâr da hiddetli. hani bir şehrin hakim rüzgârı o şehrin insanlarının ruh halini benzer şekilde etkiler, bu da yetmez, şehrin karakterini belirler diye bir geyik var (inanmadığımdan değil, bazı geyikler gayet de gerçek ve hatta güzel gözlü). poyraz ayrı bir hava üfler ruha, lodos ayrı. işte bu geyiği yapanlar derler ki istanbul'da tek bir hakim rüzgâr olmadığı için insanları da şehrin kendisi kadar karmaşıktır, şaşırtıcıdır, kişilikler bölük pörçüktür. aynı anda hem mutlu hem depresif olabilir, birkaç rüzgâr arasında kalıp afallayabilir, bir rüzgârla yelkenlerini şişirip yola devam ederken, diğeriyle alabora olabilir insan bu şehirde.

şehir şimdi bütün gücüyle esen rüzgârların etkisindeyken benim de biraz karışık, biraz ağlamaklı, güçsüz ama patlamaya meyilli olmam anlaşılır bir şeydir herhalde, böyle anlamak istediğim sürece. hem yağmurla ıslatıldığı için bu rüzgârları daha da ciddiye alabilir, tüm yükümü onların kanatlarına yığabilirim. fizikle bile çelişmemiş olurum şüphesiz.


*: o kadar garanti bir başlıktı ki utandım "emotional weather report" yazmaya.. kısaltması en azından saçma oldu.