Burjuva

Burjuva

Lâpseki son derece kasvetli bir yer. Havası çoğunlukla kapalı gökyüzü hep gri tonunu korumakta. Havası sıkıcı ve boğucu. Çoğunlukla bu bölgede Burjuva aileleri yaşamakta. Kent yaşlanmış insanlar gibi ciddi ve yorulmuş. Yola devam edemeyecekmiş gibi. 7 günün altısı yağmurludur burada hatta yazları bile insanların tüylerini diken diken edici bir soğuya sahiptir. Şu an bile hava gürlüyor. 3 kişilik üzerinde ahtapot desenleri olan ten renkli koyluğumda şimşeğin çakışı kalp atışlarımı hızlandırmakta. Hayatta veda etmeden önce Melisa ile gidip son oyunumuzu oynamalıyız.

Lapseki 1954( Çanakkale’nin bir İlçesi)

Eldivenlerdi taktım. Yok şu bildiğiniz eldivenler beyaz plastik doktorların giydiği eldivenler. Melisa’ya da giymesini söyledim. Fakat o Dario Argento posterleri öpmek ile meşguldü. Çok seviyor benim geyşa ruhlu kankim o yönetmeni. Babasının hayranlığından ötürü o da aşırı derecede Argento hayranı onu Giallo filmine götürmesen herhalde bana küser. Yoksa öldürür mü? Derdim ne benim hep yönetmenlere atıfta bulunuyorum. Artık dışarıdaydık. Yağmur çok şiddetliydi. Yanımızdaki bahçesinde pembe tavukların bulunduğu eve bakıyorduk. Çimenler yeni ekilmiş gibi yemyeşildi. Ev bembeyaz ve 2 katlıydı. Melisa hep böyle huzurlu bir evin içinde yaşlanarak ölmek isterdi. Aslında bende böyle bir ölüm isterim. Fakat burjuva ailelerine acılı ve yavaş ölümleri yakıştırıyorum. Ölümleride soylu olmalı keman eşliğinde mesela. Haha sinirim onlara. 2 aydır onları izliyor sütlü badem banyosu yapmalar masayı ters çevirip oturmalar,götlerine buzlu badem sokmalar( İlginç fikir J)

Melisa evin kapısını hızlı hızlı çaldı. Kapıyı son derece zayıf sarı saçlı,mavi gözlü bir kadın açtı. Parmağına yeni mavi oje sürmüştü. Burnuna sert bir yumruk indirdim. Kanları milyon dolarlık parkeye akıyordu. Boğazından tutarak salona götürdüm. Çocuk baby tv’nin jenerik müziğini dinliyordu. İşte soylu bir ölüm. Kadını koltuğa fırlattım. Dün geceden hazırladığın halatla onu bağlamaya başladım. Melisa mutfağa girdi. Sanki eviymiş gibi bıçağı aldı. Hizmetçi kızın kafasını lavaboya tutarak yapıştırdı. Kanlar saçların arasından yavaşça akıyordu.

Sonra bebeğinin yanına oturdu. Kanlar ayağıma gelmişti. Bravo Melisa bebeğin boğazını kesmişti. Neyse ki müzik çok uzundu. Bebeği oyuncakların arasına sıkıştırdı. Bıçakla kadının boğazını yavaşça keserken, melisa koltuğa uzandı. Bir sigara içiyordu. Elleri kanlar içindeydi. Zaman kaybetmeden yukarı çıktım. Çocuk odasında rock müzik dinliyordu. Kapıyı kırdım. Çocuğun saçları bu yaşta hipi gibiydi. Bıçağı aniden karnına soktum. Duvara fırlattım. Yerde sürünüyordu. 5 Lt kandan sonra nasılsa ölecekti. Oda da vakit kaybetmeden banyoya girdim. Baba yıkanıyordu. Perdeyi araladım. Göğsüne açımadan bıçağı soktum içinde çevirdim. Kanlar kanalizasyona karışıyordu. Küçük sarışın kızları beni gördü. Kaçıyordu onun ellinden tuttun bacağına hızlı bir darbe indirdim. Bacağı kırılmış olmalıydı. Melisa kapıda beni bekliyordu. Kızı kucağıma aldım.

Bir süre sonra orman içinde yürüyüşe başladık. Ağaçlar çok sıktı. Yürümekte zorluk çekiyorduk. Göle ulaşmak üzereydi. Oduncu bize gülerek “Yine mi kız kesiyonuz hadi hayırlısı kasap et istiyor ona da ayırın şerifte size para vericekmiş bilmiyom artık uğrayı verin gayri” dedi. Kız şaşırmıştı. Bu arada gölü yanında onu yere attım. Diz çöktü. Ağlıyordu. Melisa tabancayı çıkardı. Ve ateşledi. Kız gölün sularının arasına karıştı. Sarıldık. Melisa’nın ağzından kan akıyordu. Bıçağı çoktan ona sokmuştum. Şimdi evdeki köle kızlarla yalnız başıma istediğim eğlenceyi yapacaktım. Cebimden Dario Argento resmini çıkarttım onu üstüne attım. Bütün burjuvalardan nefret ederim. Onlar sanki bilirler sokakta yaşamak ne demektir? Peki ya onları neden mi öldürdük? Onlar evin içindeydi...

0 yorum:

Yorum Gönder